Multimedia'da Victoria ve bölümün şarkısı var. :)
Ayaklarımın boşlukta sallandığını hissederken gözlerimi kapatıp nefesimi tuttum, siyah boşluk beni tamamen yuttuğunda yere çakılmıştım. Ayak bileğimin düşmemin etkisiyle sızladığını hissedince gözlerimi açtım ve boş elimle bileğimi ovuşturdum. Etrafıma inceleyici bakışlar atarken Gina'yı gördüm, çoktan ayaklanmıştı. Belinden çıkardığı hançeri karşısındaki kadına doğrultup beni arkasına aldı. Elimde duran şeffaf tüpü yere bıraktıktan sonra ben de kendimi toparlayıp ayağa kalktım, Gina'nın yanında yerimi alırken karşımızdaki genç kadını inceledim.
"Kim olduğunu söyle," dedi Gina ondan beklemeyeceğim kadar tehditkar bir ses tonuyla.
Onu, İnanılmaz Aile'nin Jack Jack'ine benzetiyordum. O da tıpkı Gina gibiydi, dünyanın en sevimli bebeğiyken, kurabiye isteğiyle aniden canavara dönüşüyordu.
Karşısındaki kadın ellerini kaldırarak masumiyetini belirtti. Gina ile ikimizden de uzundu, zayıf bedeni kıyafetlerinin açıkta bıraktığı yerlere bakılırsa kaslı görünüyordu. Siyah, askılı tişörtünün üstünde yer yer yırtıkları olan uzun, yarım kollu, keten bir gömlek vardı. Altında ise dizinden bir karış yukarıda biten siyah, dar taytını Arthur'un bizim belimize taktığı gibi silahlarla dolu bir kuşak süslüyordu. Sağ bacağına, beline ve omzundan beline çapraz bir şekilde takılmış üç ayrı kuşakta ateşli silahlardan bıçaklara, hatta yanılmıyorsam bombalara kadar küçük bir cephane bulunmaktaydı. Gina'nın cesaretine hayran kalmıştım, bu kadını elindeki tek bir hançer ile nasıl kenara sıkıştırmıştı?
"Size zarar vermeyeceğim, baksanıza ben de kapana kısıldım."
Kadının kahverengi gözlerinde anlam veremediğim bir parlaklık vardı, keskin zekasının bir yansıması olduğunu tahmin ediyordum. Dudaklarının alaycı bir gülüşle kıvrılmış olması, beni de bulunduğumuz yere bakmaya itti.
Üçümüz camdan bir kafesteydik, karanlık bir çukurun içinde bizi aydınlatan tek şey kafesin içindeki sarı ışıklı, kuvvetli lambalardı. Nereye düşmüştük böyle?
"Buraya nasıl geldin? Kimsin, cevap ver!" Gina hala elindeki hançeri indirmemişti. Benim minik koruyucu elfim...
"Avcılardan kaçıyordum, birden kendimi bu tuzağın içinde buldum. Siz kimsiniz?"
"Avcılardan mı kaçıyordun? Yoksa sen," derken sözlerimi böldü.
"Bir yanlış anlaşılma oldu sadece." Kadının yüzündeki alaycılık ilk gördüğüm andan beri, hiç silinmemişti.
"Ne zamandır buradasın?" diye sordum, benim aklımı kurcalayan farklı bir şeydi.
"Bilmiyorum, epeydir... Belki bir gün olmuştur bile," dedi kadın.
"Hiç başka birini gördün mü?"
"Görmedim ama bir şeyler duydum. Bir erkek sesi vardı, acıyla çığlık atıyordu."
Duyduğu çığlıklar Oscar'a ait olabilir miydi?
"Gina, Oscar burada olabilir."
Onu bu dalgın halinden çıkarmak için neden burada olduğumuzu hatırlattım, Gina hala Taika'nın kulübesinde gördüğü şeyin etkisinde olmalıydı. Ona ne olduğunu soracaktım, fakat şimdi buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıydık.
"Oscar Dunner'dan mı bahsediyorsunuz?" diye sormasıyla, bakışlarımı kadına çevirdim. İnce ve biçimli kaşları şaşkınlıkla kaldırılmış olsa da, yüzündeki sırıtış bakiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI DİYAR
FantasyYggdrasil, İskandinav mitolojisinde tüm diyarları birbirlerine bağlayan ve koruyan devasa dişbudak ağacıdır. Evrenin merkezindeki bu dişbudak ağacına bağlı olan, dokuz diyar bulunmaktadır: Niflheim: Sisler Diyarı Muspelheim: Ateşler Diyarı Asgard: A...