Multimedia'da Arthur var. :)
Ben hiçbir şey söyleyemeden Arthur söze girdi. "Arkadaşım çıkar mısın? Küçük küçük elf bebekler yapacağız belli ki, rahat bırak kızı."
Konuşurken Oscar'a bakma gereği bile duymamıştı. Yüzü hala benimkinin rahatsız edici bir şekilde yakınında durmaktaydı.
"Lara!" Oscar yeniden havladığında, pardon konuştuğunda, yerimden sıçradım. Bu kez bir öncekinden de öfkeliydi sesi. Arthur kendi isteği dışında üstümden kaldırılıp odanın diğer tarafına sürüklendiğinde, sebebinin Oscar olduğunu anlamak zor değildi. Tepemdeki Arthur'dan kurtulur kurtulmaz yerden kalktım. Oscar'ın sesini duyduğum için sinirli olduğunu anlamıştım, fakat yüzündeki ifadeyi gördüğümde olduğum yere çivilendim. Ela gözleri ne zaman bu kadar koyu kahveye dönmüştü? Tek bir çizgi halini almış dudakları ve kasılmış çenesiyle, onu belki de ilk kez gerçekten sinirli gördüğümü fark ettim.
Ben ürkek bir ceylan gibi onu incelerken Arthur fırlatıldığı yerden kalkıp yanıma doğru ilerledi. Kasları gerilmiş, sanki tek bir söz daha ederse Oscar'a saldıracakmış gibi duruyordu. Arthur beni korumak için arkasına alacak şekilde Oscar ile aramıza girdiğinde ona izin vermedim, koluna hafif bir baskı uyguladıktan sonra yeniden Arthur'un arkasından çıkarken gözlerimi karşımızdaki adama diktim.
"Elf prensinin yatağında ne işi vardı, Lara?" diye sordu Oscar, neredeyse her kelimeyi bastırarak. Arthur'un dediklerini anlayamaması için özellikle benimle ana dilimde konuşuyordu, fakat ben aynısını yapmayacaktım. Ürkek ceylanın cesur olma zamanıydı...
"Sana bir açıklama borçlu değilim." İlk kez konuştuğumda, ona doğru bir adım attım. Buna neden böyle büyük tepkiler verdiğini anlamıyordum. "Arthur beni korumak için böyle bir şey yaptı ama öyle olmayabilirdi ve bu konuda sana açıklama yapmama hiç gerek yok. Çünkü ben senin esirinim, kız arkadaşın değil." Söylediğimde nereye takılacağını çok ama çok iyi biliyordum.
"Ne esiri?" diye sorduğunda gülmeden edemedim.
"Merak etme, Arthur beni Dünya'dan kaçırdığını ve bir Woden olduğumu biliyor." Ne kadar korkutucu görünse de üzerine gitmeye devam ediyordum, ona doğru bir adım daha attım ve aramızdaki mesafeyi iyiden iyiye kapattım. Belki beni öldürüverirdi de, biterdi bu işkence. Neleri umut eder olmuştum...
Oscar'ın bakışlarından akan öfkeyi görebiliyordum, kendini kontrol etmek adına ellerini yüzüne kapattı ve hızlıca yüzünü ovuşturdu. Ardından derin bir nefes alarak, gözlerini kapalı tutmuştu.
"Rica ederim, çok kıymetli Woden'ını Avcı'dan kurtardım. Acaba ben olmasam trofe olarak hangi parçasını alırdı?" Arthur'un sorusuyla Oscar gözlerini açmıştı.
"Ben varken kimse ona zarar veremez." Sanırım bu söylediğine, şimdiye kadar bana en çok zararı veren kendisi dahil değildi. Yine de, sesindeki kararlılığın biraz korkutucu olduğunu söylemeden edemezdim.
"Trofe de ne demek?"
"Avcılar soylu çocukları öldürmekle görevlendirildiklerinde, işi yerine getirdiklerine dair bir kanıt ve savaş ganimeti olarak öldürdükleri kişiden bir parçayı alıyorlardı. Bu bazen bir kulak oluyordu, bazen göz, bazen de parmaklar... Tamamen avcının tercihi," dedi Arthur.
Arthur'un açıklaması tüylerimi ürpertirken bunu gizlemeye çalışarak kollarımı karnımda kavuşturdum. Hayatını kurtardım derken neyi kastettiğini şimdi daha iyi anlıyordum.
"Beni öldürdüğünü düşünsenize, hangi muhteşem parçamı seçeceğini şaşırırdı." Arthur'un bunu söylemesinden çok, gerçekten ciddi olması daha üzücüydü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI DİYAR
FantasyYggdrasil, İskandinav mitolojisinde tüm diyarları birbirlerine bağlayan ve koruyan devasa dişbudak ağacıdır. Evrenin merkezindeki bu dişbudak ağacına bağlı olan, dokuz diyar bulunmaktadır: Niflheim: Sisler Diyarı Muspelheim: Ateşler Diyarı Asgard: A...