Multimedia'da Taika ve bölüm için seçtiğimiz enstrümental müzik var. :)
Duyduklarımı sindirebilmek adına biraz zamana ihtiyacım vardı, en yakınımda duran ağacın tırtıklı yüzeyine tutundum ve sakinleşmek için derin nefesler almaya başladım. Büyükbabamın ölümünden sonra bir yıl boyunca her gece ağlarken uykuya daldığımı hatırladığımda, içim engelleyemediğim bir öfke dalgasıyla kavruldu. Bize bunu nasıl yapardı? O gittiğinde hepimiz paramparça olmuştuk.
"Büyükbabam yaşıyor mu?" diye sordum, sesim tahminimden daha soğuk çıkmıştı.
"Bilmiyorum." Oscar'ın cevabı beklenmedikti. "Bir gün uyandığımda başımda bir kuzgun bekliyordu, gagasındaki mektubu büyükbaban bırakmıştı. Onu bir daha hiç görmedim, ondan haber alamadım."
Sanırım büyükbabamın insanları terk etmek gibi kötü bir huyu vardı. Bizden sonra Asgard'da Oscar ile iki kişilik bir aile olmuş ve nihayetinde onu da terk etmişti. Oscar'ı şimdi çok daha iyi tanıyormuşum gibi hissetmiştim, ikimiz de aynı yaşlı adam tarafından yetiştirilmiştik. Bu konuyu daha sonra, etraflıca düşünebildiğimde Oscar'a yönelteceğim birçok soru olacağını tahmin edebiliyordum. Fakat şimdi, geleceğimle alakalı bazı şüphelerimi açıklığa kavuşturmak istiyordum.
"Burada daha ne kadar kalacağız?" diye sordum, direkt olarak konuya girmek en iyisiydi.
"Henüz planlamadım, eğer güvende olmadığımızı hissedersem seni de alıp giderim. Şimdilik Gina bizi koruyacaktır. Hazır Alfheim'dayken, burada saklanan bizim gibi biri olup olmadığını bulmamız gerekiyor."
Oscar'ın bu kadar konuşkan olduğunu ilk kez görüyordum, o yüzden onu soru yağmuruna tutmamak için kendimi zor tuttum. Belki duyduklarımdan, belki de saatlerdir doğru dürüst bir şey yememiş olduğumdan dolayı; başım feci şekilde dönüyordu. Onu çift görmeye başlamam hiç de iyiye işaret değildi.
"Oscar, senin ikizin yoktu değil mi?" Sorumun anlamsızlığının farkındaydım ama karşımda resmen iki kişi duruyor gibiydi. Görüşüm karışmıştı.
"Şölenden yemek aşıralım mı? Ben biraz acıktım da..." dedim ince ince guruldayan karnıma bir elimi yerleştirirken.
Oscar'ın güldüğünü, yine beyaz dişlerinin parlamasından anladım. Bugün ne kadar çok gülmüştü.
"Yürü hadi," dedi ve girmem için kolunu uzattı. Zaten bu karanlıkta ve başım böylesine dönerken yardımsız yürüyemeyeceğimden, koluna girdim. Midemin sesi, neredeyse baykuşları bastıracaktı.
Çıplak ayaklarımın neredeyse her adımımda kaşındığını ve sert yüzeylerde korkuyla sıçradığımı Oscar'a fark ettirmemeye çalışsam da, kendime engel olamıyordum. Her kaşıntıda ayağımın bu kez bir böceğe değdiğini düşündüğümden, yerimden zıplıyor; Oscar'ın kolunu tutmakta olan elimi sıkıyordum.
"Dayan biraz, az kaldı."
Bu sözüyle sakinleşmemi beklemişti, çözüm önerisini hiç verimli bulmamıştım. Gerçi ne yapacaktı, beni gideceğimiz yere kadar kucağında mı taşıyacaktı? Bunu, yani beni kucağında taşımasını beklemiyordum tabii ki, çok absürt olurdu. Anlamsız düşüncelerimi dağıtmak için konuşmaya karar verdim.
"Arthur konusunda," dediğim anda Oscar'ın oflayışı duyulmuştu. "Onunla benim aramdaki şeylere karışmayacağına dair söz verir misin bana? Arthur ile kendim başa çıkabilirim."
Oscar tahminimden de uzun bir süre sessiz kaldı, karar vermeye çalıştığını anlamak zor değildi.
"Peki, tamam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKLI DİYAR
FantasyYggdrasil, İskandinav mitolojisinde tüm diyarları birbirlerine bağlayan ve koruyan devasa dişbudak ağacıdır. Evrenin merkezindeki bu dişbudak ağacına bağlı olan, dokuz diyar bulunmaktadır: Niflheim: Sisler Diyarı Muspelheim: Ateşler Diyarı Asgard: A...