Bölüm 12: Ayıcıklı Pijama

424 45 6
                                    

SEHUN

Öyle beklenmedik bir pozisyondaydık ki kendimi ne ara Jongin'in altında buldum anlamadım bile. Burnunu yanağımdan ayırıp kafasını kaldırdı ve direkt gözlerimin içine baktı. Benim konuşmaya cesaretim yoktu zaten konuşsam sesimim çıkmayacağına da o kadar eminimdim ki.

O da konuşmayıp gözlerimin içine bakıyordu. Bir anda bakışları dudaklarıma kaydı. 2 yıl önce seviştin bu adamla zaten neyin heyecanı bu, gidilecek en yukarı seviyeye çıkmışsın adamı yatağına atmışsın diye kendime telkinler yağdırsam da kalbim bunu dinlemiyordu ve metreler ötesinden duyulacak gibi atıyordu.

Dudaklarıma bakışından dolayı gerçekten öpeceğini düşünmüştüm. Yutkunmama engel olamadım. Gözlerini kapattı ve biraz daha yaklaştırdı yüzünü bana. Nefesini dudaklarımda hissediyordum şimdi de. Ben de daha fazla dayanamayıp gözlerimi kapattım ki arkadan telefonun sesi yükselmeye başladı. Ve üzerimdeki sıcaklık aniden yok oldu. Jongin'in telefonu çalıyordu. Hemen komedinden alıp açtı telefonu ama açmadan önce dudaklarından okuduğum ve anladığım kadarıyla minik bir “Siktir” nidası duydum.

Arayan Ceyn’di ta buradan kelebeğim deyişlerini duyuyordum. Ah her ne kadar onları sevmeye çalışsam da şu an içimden Ceyn ve Şuşu’ya küfürlerimi göndermeye başladım.

Telefonu kapattıktan sonra tekrar odaya geldi. Ben de yatakta oturur hale gelmiştim telefonuma göz gezdiriyordum. Mailleri kontrol etmem gerekliydi. Her ne kadar buralara Jongin'in peşinden gelmiş olsam da şirket asla peşimi bırakmıyordu.

“ Arayan Ceyn’di, dün gece bana ulaşamamışlar da. Seninle olunca telefona bakmamışım hiç merak etmişler. Senin de burada olduğunu söyledim rahatladılar. “ diyip gülümsedi.

Beni öpmeden çekilmiş olmasını tam şu an unutmuştum. Her ne kadar benimle oynuyormuş gibi görünse de ona kapılmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Lanet olası aşk ve Kim Jongin böyle bir şeydi işte.

Ben de ona cevaben kafamı sallayıp gülümsedim. “ Kahvaltıyı yapıp çıkalım mı? Öğlene şirkette olmam lazım. “ dedim ona bakarak.

“Tabi ki oyalanmadan çıkalım. Evde mi yapalım yoksa dışarıya mı çıkalım? Şimdiden söylüyorum mutfakta çok iyi değilim eğer kendine güveniyorsan evde yiyelim. Sen yemekleri yaparsan ben de bulaşıkları yıkarım.” diyip kıkırdadı.

Kıkırdamasına gömebilirdiniz beni tam şu vakit.

“ Ben harika yemek yaparım her şeyde harika olduğum gibi. Hadi inip başlayalım.“ dediğimde gülümsemesi iyice genişledi. Ayağa kalktım kapıya yöneldim.

“Başka neler de harikasınızdır Bay Oh?" dedi flörtüz bir tonda. Yine benimle oynuyordu. İçimden 2 yıl önce çok güzel öğrenmiştin bu sorunun cevabını demek geçti ama tabi ki demedim.

“ Hırslı bir yapım olduğu için eğer bir konu da hırslandıysam onu elde ederim. Şirketin başına geçmem en büyük örneklerinden biri bilirsin. Yemek yapmak yanında ufak kalıyor.“ dedim ukala bir tonda. Cevabımla birlikte sessizleşti ağzından bir şeyler geveledi ama duyamadım. Üzerimizi değiştirip yüzlerimizi yıkayıp -tabiki ayrı ayrı- aşağı indik.

Mutfağa girdiğimizde bana malzemelerin yerini gösterdi, ben de yemekleri hazırlamaya başladım. Tezgâhta sebzeleri doğrarken dibime kadar geldi. İşe konsantre olmakta zorlanıyordum, resmen manipüle ediyordu beni.

“ Misafirime yemek hazırlattırıyorum. Vicdanım hiç rahat değil. Sayın şef bana da bir görev verin. “ dedi dudaklarını büzerek.

“ Peki, madem ısrar ettin gel sebzeleri sen doğra ben ete bakayım. “ dedim ama son anda aklıma bıçakla eline bir şey yapabileceği ve benim canımın ondan daha çok yanacağı geldi ama çok geçti artık. Hiçbir şey yapmasa bana daha çok faydası olurdu. Salona gidip koltuğa yayılsa derin bir oh çekerdim.

Sebzeleri doğrarken bile aşırı zorlanıyordu. Eti hallederken bir yandan da onu inceliyordum. İşte oynama sırası bendeydi. Yapacağım şeylerde ben iki kat daha fazla etkilenecektim ama olsun değerdi buna sonuçta ona dokunacaktım ehe.

Yanına gidip tam arkasında durdum. Ellerimi belinin yanından geçirmiş, omzunun üzerinden de kesme tahtasına bakıyordum. Bir an da irkildi beni fark edince, öyle dalmıştı ki sebzelerle cebelleşmeye beni ellerimi görünce fark etti. Bu hali o kadar tatlıydı ki kıkırdamamak için zor duruyordum. Kaşlarını çatmış sebzelerle savaşan bir Jongin görmek her zaman nasip olmuyordu. Bir gün evlenirsek sırf eğlenmek için onu mutfağa sokabilirdim onun dışında yemekleri ben yapacaktım.

Ellerimi ellerinin üzerine getirip “Böyle değil Jongin şu şekilde yapmalısın.” derken ona gösterdim. Ellerimi dikkatle inceliyordu. Ben gösterdikten sonra kendi yapmaya devam etti ama arkasından ayrılmadım.

“Gider misin artık ellerimi kesmemi istemiyorsan tabii? “ sinirlendi bana. Kahkaha attım, daha çok sinirlendi.

“ Sana yardım eden de suç al bitti işte! Ben masayı hazırlamaya gidiyorum yemekleri hazırlayıp gel. “ diyip mutfaktan çıktı.

Ah gerçekten baş etmesi çok zordu ama deliler gibi aşıktım ve her haliyle bir kez daha aşık oluyordum.

Yemek kısmı güzel geçmişti. Bana Kore’de de kendine ait bir eve taşınacağından ve işinden bahsetti. Yemeklerimi beğendiğini söyledi, bayılarak hepsini yedi; çok mutlu oldum beğenmesine. Yaptığım yemekleri dudaklarını büze büze yemesi nasıl mutlu etmezdi zaten.

Yola benim arabamla çıkmıştık. Onun arabasını da çalışanlardan birini yollayıp aldıracaktık. Bu teklifimi kabul etmesi de ayrı bir mutluluk sebebiydi Seul’e kadar 3 saat birlikte yolculuk yaptık.

Yol boyu sevdiğimiz şarkıları dinleyip eşlik ettik. İkimizde 3 saatin nasıl geçtiğini anlamamıştık. Müzik zevklerimizin bu kadar uyuşması onu çok şaşırtmıştı. Sevdiğim şarkıcılardan bahsettiğimde bana böyle hayran hayran bakacağını bilsem daha önce açardım müzik konusunu. Benim müzikle bu kadar ilgileniyor oluşuma şaşırdığını söyledi. İş hayatımdan dolayı müzik dinlemediğimi bile düşünmüş. Bunu duyduğumda çok güldüm o da utanıp kafasını çevirdi ama o da gülüyordu.

Resim konusunu açmayı aklımın bir köşesine not ettim. Büyükannesinden dolayı onun sanat geçmişini çok iyi biliyordum ve onun ressam olduğunu öğrendiğimden beri ben de resimle ilgilenir olmuştum. Ve açıkçası bundan etkileneceğine oldukça emindim. Ama tam zamanı gelince engin sanat bilgilerimi ortaya çıkarıp onu etkileyecektim.

Bir insanı yolculukta daha iyi tanırsınız derler. Gerçekten de öyle galiba, 3 saatlik yolda birbirimiz hakkında çok fazla şey öğrendik. Yola çıkarken aynı arabada gitmekte ısrarcı olduğum için kendimi tebrik ettim.

Bu huzurlu yolculukta içimdeki yükün tamamen kalktığını hissettim. Bana bakışı gülüşü hatta konuşması bile değişmişti. Artık aynı ülkede olduğumuza göre neden olmasın diyordum. Neden beni seçmesin ki?

Eve ya da büyükannesine gitmek istemediği için onu Ceyn’e bıraktım. Kapıdan onlara da selam verdim. Şuşu beni görünce gelip hemen sarılmıştı ve hal hatır sormuştu. Hatta Jongin ve benimle ilgili saçma sapan şakalar yapmıştı yine. Jongin rahatsız olmuyor gülüyordu, Şuşu’ya kızmış gibi yapıyordu ama utanan kişi ben oluyordum.

Aşık olmak zayıflıktır arkadaşlar bu hayat dersi için teşekkür etmelisiniz bana.

Ceyn ise Jongin'de bir şeyler olduğunu fark etmişti galiba ben Şuşu ile konuşurken kaşlarını çatmış Jongin ile konuşuyordu. Şuşu demese beni fark etmeyecekti bile. Ceyn’den tırsmaya başladığımı söylemiş miyim? Bir ara Şuşu ile konuşup hem Jongin'in hem Ceyn’in kalbine giden yollar hakkında tüyolar almalıyım. Bunu da aklımın bir köşesine not ettim. Jongin'e aşık olunca insan kafasında böyle taktikler geliştiriyor işte ne yaparsınız.

Akşam eve geldiğimde ise onun mesajlarını gördüm. Eşyalarını toplamak ve işlerini halletmek içi Amerika’ya gideceğini yazmış. Mesajı okuyunca direk depresyona girdim.

Ayıcıklı pijamalarımı giyinip yatağa girdiğimde n’olur gitme diye ağlayarak videolu cevap atmaktan son anda engelledim kendimi.
Sen 2 yıl beklemiş insansın Sehun bir hafta nedir ki…

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum💙

Been Through | SEKAI ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin