Jongin'in aniden bayılmasıyla ne yapacağını şaşıran Sehun'a otel görevlileri yardım etmişti. Sehun çok korkmuştu. Sevdiği adamın durup dururken kollarına düşmesiyle aklı gitmişti. Aklından geçen bin bir düşünceyle onu hastaneye getirmişti. Doktor gerekli tetkikleri yaptıktan sonra şuan için önemli bir şeyin olmadığını, neden bayıldığını sonuçlar çıkınca anlayacaklarını söyledikten sonra odadan ayrılmıştı.
Sehun hala baygın yatan adama baktı. Yatağın kenarına oturdu ve Jongin'in önüne gelen saçlarını düzeltti, okşamaya devam etti. "Neyin var Jongin? İyisin değil mi? İyi olmalısın." diye mırıldandı kendi kendine sıkıntıyla. Aşık olduğu adamın yüzünü izlemeye dalmışken içeri giren doktorla hemen ayağa kalktı.
"Bay Oh, hastamızın ciddi bir şeyi yok sadece uzun süreli açlık ve fazla stresi kaldıramadığı için vücudu böyle bir tepki vermiş. Endişelenmenize gerek yok. Birkaç vitamin takviyesi ile çabuk toparlayabilir." Sehun doktorun söyledikleri ile rahatlamış hissediyordu. Doktorun dediklerini başıyla onayladı ve doktorun devam etmesine müsaade etti.
"Ve birde her hastalığın başı stres biliyorsunuz ki buna da dikkat ediniz lütfen. Yaşadığı stresin kaynağı her ne ise bundan uzaklaşmaya çalışmalı. Tekrar geçmiş olsun. Hastamız uyandığında çıkışınızı yapabilirsiniz. Sizde dikkat edin kendinize kötü görünüyorsunuz çok korkmuş olmalısınız."
"Çok teşekkür ederim doktor. Dediklerinizi dikkate alacağım." deyip başıyla selam verdi doktora.
Odada hala uyuyan Jongin ile baş başa kalmıştı. Kendi kendine güldü. "Senden kaçsamda yine senin yanında ve etrafında pervane olmuş buluyorum kendimi. Kim Jongin sana çektireceğim var." dedi yatakta yatan bedeni izlerken.
Sehun hastane odasında refakatçiler için bulunan koltuklarda oturup Jongin'i izledi biraz. Güzel yüzünü çok özlemişti. Onu uyurken izlemek kutsanmış hissettirdi Sehun'u. Sonra ona ne kadar aşık olduğunu ve asla kıyamadığını düşündükçe kendine kızdı. Çünkü Jongin'e sinirli olması gerekirdi ama çoktan içindeki özlem öfkesini yenmişti. Daha dün görüşmüşlerdi birlikte uyumuşlardı ama içinden hissettiği özlem onun yüzüne ya da bedenine olan özlem değildi. Onun ruhunu özlemişti. Aslında hayır onu her şeyiyle özlemişti.
Peşinden Jeju'ya gelmiş olması onu heyecanlandırmıştı. Ve ne kadar belli etmese de Jongin'in peşinden gelmesine memnun olmuştu.
Aslında gitme kararını hiçbir şey düşünmeden aniden vermişti fakat sonrasında düşüncelerinden kaçması imkansızdı. Böyle habersizce çekip gitmesine sinirlenir ve ilişkileri daha da kötüye gider diye korkmuştu ama bu sefer ilişkileri için çaba gösteren tarafın Jongin olmasını beklemişti içten içe.
Hala minik bir bebek gibi masum masum uyuyan Jongin'e bakıp gülümsedi. Ayağa kalkıp pencerenin yanına gitti. Jeju'da her yer yemyeşildi. Bu yüzden hastane bahçesi bile olsa izlemek dinlendirdi. Birazda dışarıyı izleyip gelip geçen insanlara baktıktan sonra yataktaki bedenin hareketlendiğini fark edip arkasını döndü yatağın yanına gitti.
"Sehun, neredeyiz?" boğuk çıkan sesiyle sordu Jongin.
"Hastanedeyiz."
"Ne! Neyim var? Hiçbir şey hatırlamıyorum beynim bomboş. Ah en son senin yanına geliyordum."
"Galiba ölümcül bir hastalığa yakalandın Jongin. Evlenmeden dul kaldım." Sehun numaradan yaptığı acıklı ifadesiyle baktı.
"Sehun ben ölemem daha seninle evlenmedik bile. Daha yapacak çok şeyimiz var!" Jongin de onun oyununa ayak uydurmuştu. İkisi de kıkırdadı. Jongin hastane pijamalarının içinde dağınık saçlarıyla yatarken oldukça sevimli görünüyordu. Sehun onu öpmek istedi ama yapamazdı. Hemen eski duygusuz suratına döndü.