SEHUN
İçeri girdiğimizde görevli kişi yerimizi göstermişti. En şık masaya rezervasyon yaptırmıştım. Etrafta çok fazla masa yoktu. Gürültülü bir yer değildi çünkü bunun için para ödüyordu gelen insanlar zaten. Lezzetli yemekler yiyip, sakin bir ortamda karşıdaki kişiyle sohbet edebilmek için.
Jongin ve ben de işten geldiğimiz için yorgunduk zaten bu yüzden hemen yemekleri söyleyip yemeğe başladık. İkimizin de sevdiği çok fazla yemek vardı. Damak tadımızın bu kadar uyuştuğunu fark edince çok sevindi. Yemek yerken minik bir bebeğe dönüşmesi beni bitiriyordu. Bazen cidden o dudaklarını bilerek beni delirtmek için büzdüğünü düşünüyordum. Dünya üzerinde sadece o lokma varmış gibi ağzına atıp dudaklarını büzerek memnun bir ifadeyle yemeye devam ediyordu. Bende yemek yemeyi seviyordum ama şuan ona bakmak daha cazip geliyordu.
“ Sehun lokmalarımı mı sayıyorsun? Beni izlemeyi bırak da yemeğini ye artık. Çünkü biraz daha bakmaya devam edersen beni yiyecek gibi duruyorsun. “ dedi gülerek ve göz kırptı. Söyledikleriyle ve yaptığı hareketten dolayı beni bir öksürük tuttu ama çabuk toparladım. Ona ne kadar aşık olduğumun oldukça farkındaydı gerçekten artık saklamaya çalışmama da gerek yoktu ama açık sözlülüğü beni bir an afallatmıştı.
“Evet seni yemeyi tercih ederdim aslında. O kadar peşinde koştuk hak ettim bence. “ deyip göz kırptığımda inanamaz gözlerle bana bakarak güldü ben de ona güldüm.
“ Berbat flörtleşiyorsun. Ayrıca bugün gelip seni öpen bendim kim kimin peşinde koşmuş? Bu ilişkinin mimarı benim. “ dedi. Beni sinir ediyordu ama deliler gibi aşıktım işte. İnsan aşık olacağı insanı seçemiyordu. Seçsem de onu seçerdim ben kimi kandırıyorum…
“Tamam sustum yemeğimi yiyorum. Hem ben de seni öptüm ödeştik. “ dediğimde ikimizde gülüştük.
“Seni öpen bendim ama ilk kıskanan sendin. Ama dün gece gerçekten kafayı yiyeceğimi düşündüm. Sehun seni alıp eve kapatmak istiyorum bir daha onlarla görüşme diye. “ dedi kaşlarını çatıp istemsizce dudaklarını büzerek. Şuan sinirli olması lazımdı ama acayip sevimli duruyordu.
“Kim Mingyu senin arkadaşınsa onlar da benim arkadaşım. Sana, seni ne kadar sevdiğimi yavaş yavaş göstereceğim. Bütün dünyamın senin etrafında döndüğünü bilsen hiç endişelenmezdin. “ dedim masanın üzerindeki ellerini tutup öperken.
“ Bilmiyorum işte Sehun, bana da bütün dünyaya da göster bunu tamam mı? Özellikle Jaehyun’a.“ dediğinde kaşlarım çatılmıştı. Sabah da direkt Jaehyun demişti. Bu takıntısı nereden geliyor anlamamıştım. Ve sorgular bakışlarımdan ne dediğimi anlamıştı.
“ Bir gün sizin şirkete geldiğimde, hangi gün diye sorma, asansörde sizin hakkınızda konuşan insanları duydum. Evleneceğinizi ve çok yakışacağınızı söylüyorlardı. Ailenin uygun gördüğü aday oymuş. Bunu duyunca ne kadar sinirlendim bilemezsin. O gün asansördeki herkesi kovsak mı ki yüzlerini hatırlıyorum. Herkes senin bana ait olduğunu bilmeli. Muhteşem Kim Jongin ile çıktığın için çok şanslısın. Bizi birbirimize daha çok yakıştıracaklar eminim. “ dediğinde şokla yüzüne bakıyordum. Cümleleri hızlı hızlı sanki kendi kendine konuşurmuş gibi söyledikten sonra son cümlede gülümseyerek yüzüme baktı.
“Amerika’dan döndüğün gün?” dediğimde bakışlarını başka yöne çevirdi.
“Resmen duygularımla oynadın beni özlediğinden değil onlara göstermek için mi sarıldın yani bana? Beni daha ne kadar şoka sokacaksın? “ dediğimde yüzünde utanmış bir ifade vardı işte en sevdiğim.
“Hayır gerçekten seni özlemiştim. Bir taşla iki kuş işte. Ne güzel sarılmıştım ama kokunu içime çeke çeke. “ deyip kocaman gülümsedi. O böyle gülerken benim gülmemem imkânsızdı. Her hali tatlıydı ama bana karşı bu kadar dürüstken daha da tatlıydı. İçtiğimiz şarabın etkisiyle daha da konuşkan olmuştu.