12.

126 15 92
                                    

Şehir hakkındaki yazılarımı ressama verirken son derece kararsız ve tedirgindim.Fakat ressamın güzel yüzüne baktıkça tüm endişelerim ve kabuslar hiç varolmamışçasına kopup gidiyorlar benden.Yine de onun da çehresinde bir takım hüzünler sezdiğimden bu kez de başka acılı kuşkular düşüyor içime.

Kütüphanenin dışında beni bekleyişinde,defterimi çantasına atışında,adımlarımızı birbirine eş atmamızda,biraz birlikte vakit geçirelim mi diye soruşunda bir zariflik var.Ressam baştan aşağıya zerafet içinde ve asil,bir kraldan daha gösterişli ve heybetli ve bir kraliçeden daha güzel ve kibar.Sanki yaratılmış olanların en seçkinlerinden,yine de bir kraldan daha adaletli ve bir kraliçeden daha merhametli.Gülüşü bin bir hissin durağı,kolunu kıvırışı bir çiçeğin boynunu eğmesi gibi,tüm harfler el ele tutuşup sıralansalar dahi onu anlatmaya yetemez hiçbir dizilişleri.

Ellerini cebine koyup yürüdüğü sırada biraz daha salaş giyinişiyle karşımda,çantası ise çaprazlama asılmış her adımında aramızdan bir benim bacağıma bir onun bacağına sürtünüp duruyor.O içimde bitivermiş notaların her biri oluyor,onsuz şarkı işitemiyor ve onsuz hiçbir ses duyamıyorum.Ben de ellerimi cebime yerleştirirken "Umarım yazdıklarım hoşuna gider ama içine sinmeyen bir şey olursa da bağışla beni,söylemekten de çekinme.Nihayetinde senin serginin parçası olacak bu"dedim,gözlerindeki buğulu bakış ve neşenin ötesinde saklı şeyler vardı merak ediyordum ya soramayacak kadar da ürküyordum onun istemediği noktaları bulup çıkarıvermekten.

Ressam yamuk bir gülüş bırakmış "Merak etme işim söz konusu olduğunda hiçbir şeyden çekinmem.Asıl sen bağışla şimdiden seni kıracak bir şeye sebebiyet verirsem"dedi,deniz kenarına gidiyorduk fakat hava güneşli değildi aksine deniz mavisini yitirmiş ve griye bürünmüştü.Yine de birlikte vakit geçirelim dediğinde ikimiz de deniz kenarına gitmek istemiştik,ressam öyle sıkıntılı duruyordu ki daha fazla dayanamadım ve sordum çünkü belki sormamam da kırardı onu bilemedim bu yüzden bilmeden sadece içimden geleni yaptım ve sordum "Bir sıkıntınız mı var? Pek bir hüzünlüsünüz sanki dertlisiniz gibi?"dedim.

Ressam gözlerini yumup derin bir nefes çekti içine "Bazen yorgun olur ya insan,hat safhaya çıkar bu yorgunluğu.Çokça yanmıştır,yanmaya alışkındır fakat isi her zaman sarmaz da ara sıra ortaya çıkar.Öyle biraz isler sardı beni,yorgunluktan olsa gerek anıların acı tatları geliyor ağzıma"dedi.Kafamı onun geniş omuzlarına gömmek ve beraber dinlenelim demek istedim "Aldırmayın diyemem lakin bilmediğim o kanlı tırnaklar zihninize ne kadar batarsa batsın,paylaşmaktan korkmayın.Canınızı yakan neler varsa siz esirgersiniz ya ben esirgeyemem"dedim.

Rüzgar estiğinde yüzüne düşen saç tellerini,samanyolu galaksinin parlak çizgisine benzetmekten geri duramadım.Bir masaldı o sanki önümde,eterik görüntüsünün dışında ruhu da bir gizdi.Anlamak ve anlaşılmak ne zor şeydi,ödüm kopuyordu onu anlayamayacağım diye.Geçmiş,durduk yere gelivermezdi aklımıza bir tetikleyici olurdu muhakkak.Geçmişi bugüne yansıtmak yanlıştı elbet ya tarihin tekerrür etmesini sağlayan kimseler,ne büyük tiksinti oluştururdu içimizde daha tekerrür dahi etmeden.Çünkü bilirdik,adımlarının yönünü ve varacağı yerleri.

Ressam hangi gölgede bulmuştu o dünü ki dalgalandırmıştı tüm hislerini.Ben ona baktıkça geçmişi eskimiş bir kartpostal gibi sararmış ve solmuş görüyordum,ondan önceki tüm yaşamım bomboştu sanki.Yine o papatya ve lavanta kokusu,yine bulutlar taşımıştı burnuma.O zihin neler nakşediyordu kim bilir,parmak uçlarında neler yaratıyordu acaba.Ressam "Geçenler bitmiştir artık,önemli olan şimdidir.Fakat bu tıkanmış yollar yok demek de değildir,birikir dururlar o yolun sonunda yok saymaya çalıştıkça.Ben size çoktan iltica ettim yazar bey,sizden önceki renksizliklerimi sizin paletinizi kuşanarak yeni baştan çizdim.Artık dipdiridir o ölü gençliğim,cesetleri biriktiren dünlerim.Bugünümü ve yarınımı sizin dalgalarınız kuşatır,beraber de tutuşuruz artık dert değil hiçbiri"dedi.

Kendi kendime öyle utanmıştım ki,ben ressamdan önceki yaşamımı bomboş sayarken o benden önceki yaşamını dahi benimle dolduruyordu demek.Ressamın sevgisi bile yüceydi,onun denizine dalga olmak ise kendimi de seçkin hissetmeme sebep oluyordu.Hava biraz soğuktu burnumu çektim,deniz kenarına gelmiştik ve boş bir banka yerleşmiştik.Biraz öylece denizi izledi,sesimi çıkartmadım ve onu izledim.Parmaklarını birbirine birleştirmiş,bacak bacak üstüne atmış ve oraya yerleştirmişti elini de.

Uzaktan bakan birinin son derece kaygısız gördüğü bu oturuş biçimi,aksine beynini boğan şeylerle mücadele ettiğini gösteriyordu.Baş parmağımla hafifçe alnımı kaşıdım,ressam bana döndü ve gözlerini üzerimde gezdirdi,ben ressama döndüm ve gözlerimiz kilitlendi.Yüzüme doğru eğilişinde bir korkusuzluk,yaklaşımında yaldızlı dudaklar,bağışlanmayı dileyen bakışlar vardı.Yer neresi,gök hangi tarafta tamamen şaştım.Sevgisinde yumuşaklığı tattım,aşkında hakikati.Kendimi artık daha iyi hissedemem dediğim anda zor olanı başarıyor,kafamı kuma gömmemi sağlayacak kadar güzel lakin yüzümü kızartacak kadar da olanak vermediğim şeyler gerçekleştiriyordu.

Onu sevmek tadabileceğim en üst duyguydu,onun beni sevmesi ise usdışı.Kolay değildi,hayır asla kolay değildi onun karşısında sabit durabilmek ve yerlere doğru düşmemek,yığılmadan kendinizi tutabilmek.Leblerinin sakladığı piyano tuşları,benim dudaklarıma temas ettiğinde can bulduğunda,panik dalga dalgaydı içimde fakat hayatı duyuyordum şimdi.Hiç tatmadığım bir lezzete vakıf oluyor,ruhumun bile biçimlenmediği zamanlara kadar gülümsüyordum.Dünya saydamlaşmıştı,biz ise olabildiğine koyuyduk ressam ile.Korkuların hepsi bertaraf olmuştu,biz dans ediyorduk,biz bütün hayvanları besliyor,tüm doğayı suluyorduk.

Boğazımıza tırmanan kükreme ile suratımızı saran sıcaklık arasında dolu bir halde duruyorduk.Baştan aşağıya döndüm gül bahçelerine,bütün aşıklar bizim katımızda tir tir titriyordu.Tüm sevenler bize bir baş selamı verip yanımızdan geçip gidiyor,efsanevi hikayelerin tek ikilisi bir biz oluyorduk şimdi.Bizden gayrısı yoktu,bizden güzeli yoktu.Biliyordum bu çiçeklerin hasreti kaplardı beni,onu öpmek biraz da ölüm gibiydi.Fakat söz veriyordu beni tekrar yaşatacağına,öyle tezat öyle doluluk barındırıyordu.

Geri çekildiğinde gülümsemesine rağmen "Bağışlanmayı diliyorum ola ki ileri gittiysem ve ola ki kırdıysam sizi"dedi,bana kalırsa daha sorarken bilmekteydi içimden geçenleri.Gözlerimi gözlerinden çekemiyordum,güneş bulutların arasındaydı hava griydi fakat bana göre tam şuan gökkuşakları sarıyordu bizi.

Kendimde konuşabilme gücünü bulduğumda "Yemin ederim,ileri gitmelerinizin de aşığı edersiniz siz beni.Kırmak ne kelime mahvettiniz beni fakat en çok iyileştirdiniz.Yok olurum artık beni kendinizden mahkum ederseniz.Hiç güneş yok ya ben görüyorum ışınlarını,siz gördürüyorsunuz.Ressam..." duraksadım ve devam ettim "Siz,zamansızca bana gökyüzünü taşıyorsunuz.Ne yapacağım ben şimdi? Size ne taşıyabilirim ki? Yapmayın git gide zaafım oluyorsunuz,adımlarınız bahçenin dışına yönelecekse yalvarırım hiç açmayın kapıları"dedim.

Ağzımdan çıkanları duymuyordum pek,içimdeki tüm tutku ve korku bir olmuş dökülüp gidiyordu.Ressamın çatılan kaşları "Beni apaydınlık bırakırken böyle söylerseniz yine karanlık olurum.Titizlikle yaklaştığım bir bahçeye,adımımı atmadan önce bin kez düşündüğüm topraklara dışarı yönelecek olsam niçin gireyim? Beni böyle hor görmeyin,hislerimi böyle çirkin oyunlara alet olabilecek bir şeymiş gibi göstermeyin rica ederim"dedi.Martılar tepemizden çığlık çığlığa uçtuklarında büyüden sıyrılmış,yer ayaklarımın altına gök ise kafamın üstüne yerleşmişti tekrar ki neler söylediğimin uçlarının da nerelere çıkabileceğinin farkına vardım.Böyle bir an'ı mahvedecek kadar küstahtım demek...

Gözlerim dolmuştu hemen "Ben küçük ve cahil bir çocukken,bilmediğim kapıları araladığımda ardında dönen kumarları görmem geç oldu.Sizin saf sevginize o biçim yaklaşmak ne haddime,hadsizlik ettim affedin beni.Fakat derine bırakılmış izler kolaylıkla silinmiyor,korkumdan hepsi yemin ederim korkumdan dilerim anlarsınız beni,size yakıştırmam zaten asla böyle bir şeyi"dedim.Ressamın ise kaşları kalktı ve içi gider gibi baktı bana,parmaklarını suratıma yaklaştırdığında "Gözlerinizi kurulayın yoksa bu şehiri yakmak zorunda kalır,iz bırakanlarınızın canını alırım"dedi.

Not:Aman aman Ariadne bu da ne kısa bölüm böyle diyebilirsiniz yıldız okurlarım,haklısınız da...Fakat bugün bu kadar yazdım,biraz da duygularla dolup taştım dedim ki bu bölüm çok yoğun böylece bırak.O yüzden öylece bıraktım.Yorum ve oylarınızı yine de esirgemeyin olur mu?

CARMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin