20.

78 12 50
                                    

"Şimdiki gençler yazmak için fotoğraflara ve betimlemelere ihtiyaç duyuyorlar. İlham alınacak şüphesiz sayısız kaynak var lakin yoktan hayal etmek, bir saçın kıvrılışını, bir giyişinin ceplerini zihne yerleştirmek çok daha mühim benim için. Betimlemek ise çeşitli yazarların türlü seçeneklerinden biri fakat güneşin güzel olduğunu söylemek için onun sarılığından ve ışığından ayrı ayrı her seferinde dem vurmak gerekmez.

Yeteri kadar kaşıkta, yeteri kadar şeker doldurulur ve çaya karışması beklenir. Kaşığınızdan taşırdığınız şeker çayın tadını bozar, eksik tutarsanız da acı gelir ağza. Kararında olmak, dengeyi tutturabilmek, işte bu'dur olması gereken. Tabii bu yeni şeyler deneyenlerin ve betimlemelerin odak olduğu romanların yahut özü anlatmak için kasıtlı kısa tutulmuş şiir minvalindeki anlatıların dışında, olağan bir roman veya hikaye yazarken geçerli.

Yazmanın kaidesi olmaz, olmaz fakat yazılanların analizi olur. Biz edebiyatçılar değil, dil bilimcileri daha çok sever bunları irdelemeyi. Siz aynı fakültenin, aynı bölümün, aynı derslerin mezunu değil misiniz diye soracak olursanız da gastronomi okuyan biriin hem gurme hem de aşçı olmayı seçebileceğini söylerim size.

Edebiyatçılar aşçıdır, dil bilimcileri gurme, eleştirmenlerse...(kısık sesle güler) onlar da çoktan saç çıktı, soğuk geldi demeye hazırlanmış müşteri. Doğallıkla yazın, ne deneceğinden korkmadan, tuhaf kaçar mı diye düşünmeden, birine benzemeye çalışmadan, karmaşadan çekinmeden yazın. Gençlere verebileceğim yegane tavsiye bu'dur şimdilik..." 

Yoongi'nin ısrarlarıyla toplaştıkları cemiyetin mensubu bir zat'ın yazısını okumuştum cemiyetin dergisinde. Yazılanlarda yahut edebi şahsiyetlerinde bir problem görmüyordum, tavsiyesinin de kimi yerlerine katılıyor kimi yerlerine katılmıyordum fakat benim için sorun bu şahısların kelimelerinde değildi ki zaten.

Şairler, birikerek ilerlemek mecburiyetindeler miydi? Ben sürünün daima ayrı kalacak kurduydum fakat yine de takip ediyordum o sürülerin ağaç kovuklarında bıraktıklarını, belki takip etmekten ziyade incelemek de denebilirdi buna. Dergiyi yatağımın üstüne bırakıp sandalyemde doğruldum, boynumu birkaç kez kütleterek gözlüklerimi çıkarttım ve odaklanmam gerektiğini hatırlattım kendime.

Yazmak öyle güç değildi benim için, bunun ruhani bir etkisi mi var bilemiyordum lakin serbestlikle yaptığım tüm işleri biraz baskı yahut sorumluluk bilinci ile yapmaya başladım mı dikkatim dağılıyordu. Fakat hepimiz yoğun çalışıyorduk, ressam sergi için işlerini hızlandırılmıştı ve Yoongi ise cemiyet toplantılarını sıklaştırmıştı, Jungkook ise hala bizimleydi ve ressamın benim portremi yaptığı sıralar yanımıza gelip haylaz bakışlar atıyordu, ressam onu kovduğunduysa evin içinde dolanıyormuş gibi yaparak elindeki pirinç tarakla da saçını tarayarak yanımızda bitmenin bir yolunu buluyordu, bana kalırsa çok sevimliydi.

Bense ressamın bitmiş resimlerine ürpertiyle bakıyor ve onları yeterince iyi bir biçimde sözcüklerle ifade edip edemeyeceğim şüphesine düşüyordum. Resim tek başına bir şeydi, yazmak tek başına bir şeydi ve onları birleştirmek ilk kez giriştiğim bir deneyim olduğundan beni biraz zorluyor fakat çokça da keyif veriyordu. Kalbimde tecelli eden başka başka yazma fikirlerine ise defterlerim arasında notlar bırakıp unutmamak adına çabalasam da önceliğimi ressama veriyordum.

Sinemden uzanıp tüm uzuvlarıma taşan hevesim ve tutkumu, onun da dahil olduğu bir etkinliğe feda ediyor olmak ise adeta bir ibadet gibi geliyordu bana. Plakçalara bir plak koyup piyanonun cızırtılı seslerine kendimi kaptırırken kelimeleri elime almadan evvel düşündüm, sandalyemde başımı geriye atarak ve tavanın boyası kalkmış, dökülmüş yerlerini incelerken aklıma sığındım. Yazmak, hakikaten müşkül değildi ve sanki cehenneme düşsem yanmayan bir kağıt ve kalem verseler bana oradan bile kaçabilirdim.

CARMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin