18.

74 10 56
                                    

Yazar, içimdeki dalga dalga gönül burkan geceyi farketmişti lakin yersiz bir biçimde bunu kendisi düzeltmeye çalışıyordu, kabahati olmadığı halde suçlulukla boynunu büküyordu benimle konuşurken. Onun o bahar renkleri kokan boynuna ise bir esir gibi eğikleşmek hiç yakışmıyordu.

Göğsümü yalayıp geçen his, alınganlığımın yazarın içinde bir sıkıntı doğurduğuna şahitlik ettiğinde topal bir alaz yürüdü zihnime. Biraz yaktı fakat kalbim kırılsa dahi, şimdi öyle değil ya bir gün yazar bu kırıklığın sahibi olsa dahi ben ona izler bırakamazdım. Aşıklar, can yakardı.

Aşkın mayasına katılmış acılar olduğuna inanırdı herkes, belki bu yüzden kırıldıklarında rekabete girişir onlar da aşıklarının kalbini kırarlardı. Oysa ki ben yazarı, aşkla incitemeyecek kadar çok seviyordum.

Yoongi'nin kitapevine doğru yürürken daima boynunu eğip yüzümü görmek için ve sıraladığı özürlerinin kabul olup olmadığına emin olmak adına ifademi inceliyordu. Bildim, bu rahatsızlık verici, nefes almayı zorlaştıran duygunun adını...

Bu düpedüz kıskançlıktı, kıymetli validesinin söyledikleri Namjoon'un ve hiç tanımadığım güzellerin yan yana imgelerini düşündürmüştü bana. Bundan hiç hoşlanmamıştım, hatta çocuk gibi mızmızlanmak ve Namjoon bir tek benim oyun arkadaşım olarak kalsın diye ağlamak istiyordum.

Yazarın kalbinden bana hiçbir ihanetin verilmeyeceğinin elbette çokça farkındaydım, yine de insan aklına düşüveren kabus ihtimallerin bir anlık yaprak savuran rüzgarına kapılıverdiğinde yangını harlanıyordu.

Nasıl da gözlerimin içine bakıyordu parlak parlak, öksenin macununa bulanıp yakalanmış bir kuş gibi yakalıyordu beni. İçime gark olan endişeler sadece kıskançlıkla kafi gelmiyordu, nasıl söyleyecektik ailesine, nasıl paylaşacaktık bunu biz? İnsanların hemcinsine aşık olması sapkınlıktır memleketimde ve cami'de imam olanlar gizlice pavyondan çıkar zaman zaman, peder günah çıkarma odasında kaçamaklar yapar ve fitne sayılmaz bu, onların yaptıkları tatlı çapkınlıklardır.

Biz, vaziyet böyleyken nasıl annesinin karşısına çıkardık? Namjoon'dan annesini çalamazdım, bu ona yapacağım en büyük kötülük olmaz mıydı? Denizden balıklarını almak gibi, apaçık bir zulümdü bu.

Minik kardeşim de suskunluğa bürünmüştü, aramızda soğukluk olmasını istemediğinden konuş ve hallet bunu hemen şimdi diyordu bakışlarıyla. Yetiştim yazarın neredeyse çökmekte olacak omuzlarına "Renklerim parçalandıysa bu nasıl senin suçun olur Namjoon? Gönlümü almaya çalışıyorsun ya bilmiyorsun, gönlüm topyekün sensin zaten benim. Yalan söylemem sana, çiçeklerimin üstüne gölge düştü mü de ilk sen farkedersin zaten. Lakin tüm bunlarda sen de benim kadar incindin, annene de kabahat bulmuyorum, ona kızmıyorum yanlış anlama. Benim kafamı kurcalamakta olan başka sualler var"dedim.

Biraz olsun içini rahatladığını görünce kurumuş yaprakları can buldu tekrar, tebessüm geldi yüzüne "Yığılmış ne kadar sualin varsa beraber cevap ararız bulamazsak da cevapsız kalmalarına göz yumarız"dedi.

Jungkook da sırıtarak bir kolunu benim omzuma diğer kolunu da Namjoon'un omzuna attığında "Bakıyorum da yahu, yağmura gökkuşağı, ağaçlara yaprak nasıl yakışıyorsa siz de birbirinize öyle güzel yakışıyorsunuz"dedi. Ben gururlu bir mimik takınırken yazar biraz utanmıştı zannedersem, kitapevine de varmıştık zaten...

Yoongi'nin daha içeri girer girmez bize görev vermesi bir olmuştu, Jungkook'u ise yoldan geldi, onu çok özledim diyerek hasret giderme maksadıyla toplantı odasına götürmüştü. Yoongi'nin kitapevi, yarın edebiyat cemiyetinin toplantı yeri olacağından içeride büyük ve hummalı bir telaş vardı.

CARMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin