21.

83 11 95
                                    

Bir yoğunluğun içerisinde kaybolmuştuk. Kütüphanede denetim vardı, bu sebeple normalde çok muhattap olmayı seçmediğim diğer memurlarla muhattap olmak durumunda kalıyor, her gün olduğundan çok daha fazla yoruluyordum. Yoğun olan bir ben değildim, dostumuz Yoongi şehir dışına çıkmıştı, bir el yazmasının haberini duyunca onun peşine düşmüştü.

Eli boş da gelmemişti üstelik, birçok sahaftan çok daha tutkuluydu yazılar konusunda ve bu tutkusunu da yine cemiyeti toplayarak daha fazla giderme peşindeydi. Ama tek amacı bu değildi elbet, sergi tarihi belirlenmişti ve bunu duyuracaktı herkese. Ressam da tarihin belirlenmesiyle beraber belirgin bir hassasiyet gösteriyor ve geriliyordu, miniğimiz Jungkook ise sık sık onun ilgisizliğinden şikayet ederek benim yanıma uğruyordu.

Zamanın geri kalanını ve büyük kısmını da Yoongi ile beraber geçiriyordu, ikisi minik yavru kediler gibi yan yana geldiklerinde birbirlerinin dibinden ayrılmıyorlardı. Yoongi, Jungkook'u kardeşi gibi görüyor ve Jungkook da Yoongi'yi abisi gibi görüyordu.

Onların arasındaki bağ o kadar kuvvetliydi ki, buna şaşırmıyordum gerçi çünkü kısa zaman içinde sıcakkanlı Jungkook benimle de derin bir ilişki kurmuştu. Bense yeni vaziyetlerde eski duygular keşfediyordum, özlemek gibi. Özlemenin mesafeyle ilgisi olmadığını da anlıyordum artık, ressamı ziyaret ediyordum fakat şehri gezmelerimiz ve ona çizilecek kareler sunmam sona ermişti.

O tüm resimlerini bitirdiğinde de sergi için yazacağım yazılar sona erecekti, evine gittiğimde onun ilk kez gördüğüm bir haliyle tanışıyordum. Ressamın ciddiyetini ve resim yaparken oluşan olağanüstü özenini yeni farketmiş değildim, oysa ki öncesinde süresi daha serbestken ve o daha özgürken kendini daha serbest bırakıyordu.

Kısa yemek aralarında birlikte oluyorduk ve onda da ressamla kardeşi atışıyorlardı ve ben de ortamı yatıştırmak için bir şeyler geveleyip duruyordum. Bu süreçte de ressam yanımdayken ya da diğer odadayken bile onu özlüyordum, kendine sıkıntıya soktuğunu biliyor ve onun rahatlaması için elimden geleni yapmaya çabalıyordum ama onu kendisiyle ve boyalarıyla baş başa mı bırakmalı yoksa biraz olsun bu yoğunluktan kafasını kaldırıp nefes almasını mı sağlamalıydım emin olamıyordum.

Farkettiğim bir diğer şey ise ressamın buz dağına dönüşen çatırtılı kişiliğiydi, bundan şikayetim yoktu lakin onunla ilgili yeni şeyler görmek beni şaşırtıyordu. Jungkook'u başından savıyor, çizimine odaklandığında bu sekteye uğratıldığında çıldıracak gibi oluyor kızarmış gözleriyle en beter küfürleri saymaktan beter ediyordu miniğini tek bakışıyla.

Yerleşik resim ve ahlak anlayışının ötesine geçmek için yeni deneyimler oluşturmaya çalışıyordu, eklediği ve çıkardığı unsurlarla tuvalinin üstünde bir dünya kuruyor ve onda kaybolurken de dışarıya kapatıyordu tüm benliğini. Tüm bunları gözlemlediğimdeyse korkuyordum, beni kırmasından ya da bizim de her an bir tartışmaya gireceğimizden değildi korkum.

Sergi için fazlasıyla mükemmeliyetçiydi, kusursuzluk arıyordu noktasından virgülüne, tek damlasından bütününe kadar. Bense sergiden sonra gelecek eleştirilerle nasıl baş edeceğini düşünüyor, içten içe yıkılmasından endişe ediyordum. Ona ve eserlerine güvenim sonsuzdu, sanat özneldi nihayetinde ve tam olarak bana hitap ediyordu hepsi de.

Denemek istediği yeni şeyler ise daha da heyecanlandırıyordu beni fakat biz, içinde bulunduğumuz toplum bakımından bu işin eğitimini almış ya da almamış da olsalar keskin yorumlayıcılara sahiptik. Bu bıçakların ağzında yürüyecekti yakında ve kanatırlarsa onu ne ben katlanabilirdim buna ne de o sakin kalırdı.

Daha da kötüsü gelecek eleştirilerden etkilenmesi olmazdı da kendini eleştirmesi olurdu, acıması yoktu resim konusunda kimseye. Dili sivriliyor, yerin dibine sokuyor ve bir akrep gibi zehrini akıtıyordu; bunu da en çok kendi eserlerine karşı yaptığından kendini tüm bu emeğin sonunda yorgunlukla hayalkırıklığına uğramış hissediyordu.

CARMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin