16.

79 11 88
                                    

Kütüphane tamamen ressam kokuyordu. Dev izlerimizi bırakmıştık buralara, beraber şarap içmiştik şu rafların arasında, birbirimize çiçekler açtırmıştık, anılarımızla doldurmuştuk tek bir günde her yanını içerinin. Utanç verici değildi, nefeslerini hala boynumda hissediyor olmak, asıl utanç verici olan beni ondan belirli saat dilimlerinde uzak tutan dünyaydı.

Gövdem bir kedi büyüklüğündeydi sanki, adımlarım da öyle yumuşak, gelen giden olmadıkça sürekli birlikte olduğumuz ve kilim serdiğimiz o raf arasına gidiyordum. Kendimi yere atmak "Ama ben ressamı yanımda istiyorum" diye sızlanmak istiyordum, bunun fazla bencil ve çocuksu olduğunun da farkındaydım.

İçimi ferahlatan şey ise iş çıkışı ressamın evine gidecek olmamdı, portremi çizecekti yani aslında o da kendi işiyle meşgul olacaktı o vakitlerde ama yine de ben ona öyle de doymaya çalışırdım, beni huzurlu hissettirmesi için yanımda olması yetiyordu türlü türlü eylemlere gerek duymuyordum onunlayken eğlenmek için.

Unutulmayacağımı bile bile ondan ayrı kaldığım her vakit beni unutmasından korkuyordum, doğal mıydı bu korku yoksa fazla paranoya mıydı bilemiyordum ama belki de yazar olduğumdandır bilmiyorum her türlü hikaye, senaryo aklıma düşüveriyordu. Beni boynumdan yaşatanın, boynumda yara açmasından çekiniyordum çünkü biliyordum ki güçlüydü o artık, bu gücü ben vermiştim ona teslim etmiştim ruhumu.

İncelikle belimden kavrıyordu belki ya, küçük buketleri avuçlarına misafir edenler oraya keskin bıçakları da saklayabiliyordu zaman zaman. Başımdaki bu düşünceler güvensizlikten değildi, aksine en çok güvendiğim haline gelmesindendi. Tüm insanlarla ilişkimi kesmekten çekinmezdim, bağırdıklarında incinmez, uçurumlardan atsalar fırlatsalar parçalanmazdım. 

Lakin ressamın yokluğundan korkuyordum, biraz sesini yükseltse tüm yapraklarımı dökerdim, tenha bir köşede o tek bir bakış atsa bana bedenim hepten yok olurdu. Sevgilidir yar, şapkasıyla ama aynı zamanda deniz kıyısında dik uçurumdur. En taze hisler de ondan gelir, en kül eden de. Birini böyle sevdiğinizde korkmadan edemezsiniz, sıkıcılaşabilirdim onun için, beni tanıdıkça hayalkırıklığına uğrayabilirdi, tüm fırtınalarıma dayanabileceğini söylerken bir rüzgarımla terk edebilirdi beni.

Biz sapık değildik ya da sapkın, oysa biliyorduk ki dağlar gibi önümüze dikilecekti engeller, ısırmak için boşluğumuzu kollayacaktı engerekler. Tül perdelerin ardındaydık şimdi, görüyorlardı bizi fakat ne gördüklerini bilmiyorlardı. Halbuki bi bilseler bizi, bi öğrenseler her dildeki dualarla taşlayacaklardı, hangi hoşgörünün tohumuydu nefretleri? Ölümüzü beğenmeyecekler, öldürmekle dahi soğumayacaktı içleri.

Bize henüz güneşler doğuyordu lakin doğmayanlar da vardı neler duymuştum ben...İşittiklerim ve içimde sakladıklarım dehşete düşürüyordu beni. Bir seferinde uzak diyarlardan gelen bir yolcu olmuştu kütüphaneye, gezginmiş ve hem okuyarak hem gezerek öğrenenlerdenmiş. Çok güzel bir sohbetimiz oldu, koyu bir mutluluk doğurmuştu içime bu yabancı. Fakat ansızın mavzerini çıkarttı dilinin altından, yolları arşınlamış ve kıtaları aşmış bu insan niçin bu konuyla vurmuştu beni?

Anlatacağı onca hikayenin arasında niçin seçmişti bunu? Bilmiyordum fakat ne zaman aklıma gelse ürperiyordum. Bu gezgin, uzak ülkelerden birinde yaşıyormuş evvelinde yolculuğunun, dilimizi de peltekçe konuşmasından anlaşılıyordu zaten ana dilinin farklı olduğu. Bir gün en yakın arkadaşının ölüm haberi gelmiş ona, çok üzülmüş tabii kahrolmuş. Gencecik çocuk kendi canına kıymış, gezgin dedi ki onu anladım ama keşke anlamasaydım...Neşesi ve gözlerindeki parlaklık sönüvermişti, dili de sessizleşmişti, sonra devam etti hikayesine.

En yakın arkadaşı, kendi cinsiyetinden birine gönlünü kaptırmış fakat sonu kötü bitmiş, ihanet etmiş gönlünü kaptırdığı kişi ona ve herkes öğrenmiş vaziyeti. Durmamış insanlar, bu çocuğa yapmadıkları eziyet kalmamış, çocuk en sonunda dayanamamış. Ardından mahallenin papazı ile çocuğun mezarını kazmışlar, yetmemiş o vicdansızlıkları ve çocuğun ölü bedenini mahallenin sokaklarında döve döve sürüklemişler. Sonra işin içine emniyet kuvvetleri karışmış da anca öyle alabilmişler ellerinden onu.

CARMENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin