2.bölüm:Burası sanki ...
*Neden cesaretten bu kadar yoksunsun ?*Saatlerce yurt müdürünün odasında adama dil döküyordum. Ne desem olmuyordu. Üstelik yardımcı bile olmuyorlardı. Hayır insan bir derki" Sizi mağdur etmiyeceğimizden şüpheniz olmasın" falan filan ama yok ortada bırakmışlardı. Sadece ağızlarından" Bizde üzgünüz inanın sizi ortada bırakmak istemezdik" cümlesi çıkıyordu. Bozuk plak gibi tekrarlıyorlardı. Birde üzgünmüşmüş. Hah ! Ne komik. Sanki üzgün olması birşey değiştirecekti. Evren daha şimdiden ilk golünü atmıştı. Peki öyle olsun oynamak mı istiyordu , oynayacaktım. Sonunda kazansam da kaybetsem de evrenin oyununu sürdürecektim. Karşımdaki adamın bana bir faydası olmayacaktı. Başka cümle kelime bilmezmiş gibi tekrarlamasından sıkılmıştım. Bavulumu ve sırt çantamı alıp hızlıca odadan çıktım. Kapıyı o kadar sert çarptım kibir an kırıldı diye düşündüm. Kırılması gram umrumda değildi. Bu yaptıklarından sonra okulu başlarına yıkmadığıma şükredebilirlerdi. İşte bende böyleydim. Aslında oldukça sakinimdir, bazen sizin çok büyük tepki verebilceğiniz olayı tepkisiz karşılayabiliyordum. Sakinliğimi koruyabiliyordum. Ama her insanın bir sabırı vardır değil mi ? Benim sabır kotam artık yeterince dolmuştu. Peki ben şimdi ne yapacaktım? Kime gidecektim bu koskoca şehirde ? Sokakta mı kalmıştım ? Gözlerimden yaşlar süzülürken hızlıca bu saçma salak yurt kapısından çıktım. Yürüdüm..yürüdüm... nereye gittiğimi, şu an nerede olduğumu umursamayarak yürüdüm. Aptal insanların, ağlayan birini görmemiş bakışlarını umursamadan kendimi yollara attım. Ne zaman canım sıkkın olsa tamda işte böyle yapardım yürürdüm.. saatlerce, tüm şehir beyaza karışmışken, şiddetli yağmur akşamlarında sırıksıklam olacağıma bilerek, zifiri karanlıkta tek başıma yürürdüm. Bu beni çok rahatlatırdı. Severdim, bu da benim kendimi rahatlatma yöntemimdi. Umursamazdım günlerce hasta olmayı, 40 derece olan ateşimi, annemin " kızım sen delirdin mi ? Zatürre mi olmak istiyorsun sen he ?! Neden bunu kendine yapıyorsun ?" diye başlayıp saatlerce uzayan konuşmalarını... İnsanların bazen neden şemsiye kullandığını anlamazdım. İnsanoğlu bu güzelliklerden kendini neden mahrum bırakır diye düşünürdüm. Söylenirdim kendi kendime " Yağmur bu kadar güzel yağarken , çıkıp ıslanmazsak ne anlamı kalır ?" Bugünde öyle yapmıştım. Çaresiz anımda nereye gittiğimi yolun sonu nereye çıkıcak diye düşünmeden yürümüştüm. Yüksek binalar koşuşturan çocuklar , el ele yürüyenler...En sonunda o kadar yorulmuştum ki olduğum yere diz çöküp oturtabilirdim. Buraya yığılıp kalabilirdim.
Sahi ben neredeydim? Neresiydi burası? Bu koca şehrin hangi semtindeydim? Gözüm mahallenin ismini ararken etrafı inceledim. Binalar, ufak şirin bir pastahane, eczane... Her bir binanın camında gözümü gezdirdim. Kim bilir o duvarların ardında kaç hayat hikayesi vardı. İnceledim tek tek camlara bakarak düşündüm. Acaba kim yaşıyordur bu perdelerin ardında dedim kendime ve tam o an gözüm bir cama takıldı .
Tüm camları gazete ile kaplıydı. Üstünde " kiralık daire " yazıyordu . Bu bir rüya değildi değil mi ? Halisünasyon görmüyordum. Şuan birinin bana tokat atmasını istiyordum. Ama maalesef her zaman dediğim gibi ben yalnızdım hep de öyle olacaktım. Kendi kendimi cimlikledim " Ah !" Canım yanmıştı .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayın Son Işığı
Подростковая литератураWATTPAD'te AYIN SON IŞIĞI İSMİ İLE YAYINLANAN İLK KİTAP- Göz çukurlarının renklerine gömüyordu hislerini, geçmişini, hiçkimsenin bilmediğini bilmediklerini..Bir deprem etkisi yaratan insanları, kalbinin mezarlığına gömmeye çalışıyordu, çalışıyorlard...