8. Bölüm: ACEMİNİN YEMEĞİ (Kısım 1)

77 30 90
                                    

Gülümseyerek söylediğim bu cümleye kelimenin tam anlamıyla donakalmıştı. Elimi suratının önünde sallayınca ancak kendisine geldi. Şaşkınlığına hak veriyordum bu yüzden bir şey demeden kendisine gelmesini bekledim.

"Hah!" dedi sadece. Tek kaşımı kaldırıp anlamamış bir ifadeyle ona bakıyordum.

"Ne cüretle benim yemeklerimle bir tutarsın kendi yeteneklerini? Beni küçümsüyor musun?" dedi kaşlarını çatarak. İçimden koca bir 'ops' çeksem bile dışıma yansıtmamaya çalıştım. Yanlış adım atmıştım.

"Elbette hayır. Sen kılıç tutmayı bilmeden benden iyi olduğunu iddia edebilir misin?" dedim. Onun dilinden konuşmak en idealiydi. Bu arada konuşurken saygısız davranıyor oluşunu tamamen görmezden gelmiştim. Sadece yalnızken bu kadar kaba birisine dönüşüyordu. Kaşlarını kaldırıp sorarcasına bakınca konuşmaya devam ettim.

"Elin bu haldeyken yemek yapamazsın. Elena'da senin yemeklerini istiyor; başka bir aşçının yemeklerini kabul etmeyecektir. Bu yüzden abisinin ilk defa onun için yemek yapmayı denemesi kabul edilebilir olur."

Önce ellerini çenesine koyup düşünür gibi yapsa da daha sonra onaylarcasına başını salladı.

"Bir dakika bekle," deyip mutfağın kapısına doğru ilerledi.

"Prens yine sinir bozucu davranıyor. Yaralı elime rağmen yemek yeteneklerimi test etmek istedi. Başka bir yerde çalışırsanız daha iyi olur, bu elle işim uzun sürebilir," dedi rol kesercesine. Tezgâha yaslanıp onu izledim.

"Bir şey mi oldu majesteleri?" dedi bana doğru döndüğünde.

"Ne gibi?" dedim anlamamış bir ifadeyle.

"Ailesi dışarıda yemek yemesine izin vermeyen çocuğun, dışarıdaki yemeklerden yeme şansı yakaladığı zaman ki gibi bir ifade var yüzünüzde," dedi dalga geçer ses tonuyla. Gülümsediğimin farkında bile değildim o bunu söyleyene kadar.

"Sadece az önce söylediklerinden sonra başka nasıl sinir bozucu davranabilirim diye düşünüyordum," dedim. Tamamen yalandı. Bıkkınlıkla nefesini verdi.

"Koskoca prenslerinin mutfakta yemek yapmayı denemesini öğrenmeleri iyi olmaz diye düşündüm sadece," dedi.

"Biliyorum, iyi yaptın. Peki, şimdi ben ne yapmalıyım?" dedim heyecanla ellerimi ovuşturarak.

"Sizin yapabileceğiniz basit bir şeyler deneyelim en iyisi. Önce sebzeleri yıkamakla başlayın işe. Patates ve biber yıkayın," dedi heyecanla gülümseyerek.

"Mutfak söz konusu olduğunda çok çabuk heyecanlanıp çok çabuk sinirleniyorsun. En içten gülüşlerini yemekler söz konusu olunca gösteriyorsun hep," dedim patatesleri yıkarken. Ben farkına bile varmadan yanıma gelmişti. Hiçbir şey demeden ceketimi çıkartıp gömleğimin kollarını yukarıya doğru katladı. Sıcaklığını hissedince kalbim daha hızlı atmaya başladı.

"Majesteleri, işe ilk önce kollarınızı sıyırarak başlamalısınız. Hijyen her şeyden önce gelir," dedi ciddiyetle.

"Dikkat ederim," dedikten sonra biberleri yıkamaya geçtim.

"Yemek bana hem bilim hem sanat gibi geliyor. Resim göze, müzik kulağa, tiyatro hem göze hem kulağa hitap eden bir sanat. Öte yandan yemek göze, buruna, ağıza hatta kimi zaman kulağa ve dokunma duyusuna dahi sesleniyor. Tamamen aşçının hayal gücüne kalmış bir alan. Tarifler olsa bile her aşçı kendisine göre tarifi değiştirip kendisinden bir şeyler katıyor yemeklerine. Yemekler bizlere çok şey anlatıyor aslında. Hatta bir ülkenin beslenme kültürü ile o ülkenin tarihine, coğrafyasına bile ulaşabilirsin. Tüm bunların yanı sıra doğru birleşmeler ile sağlığı etkiler ve ilaç bile olur yemekler. Hem ihtiyaç hem istek duyulan ve tüm dünyanın ortak ilgi alanına giren bir alanın içindeyken nasıl olur da heyecanlanmam?" dedi gülümseyerek.

SAKLI KALAN GERÇEKLER [DÜZENLEME AŞAMASINDA]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin