Bu bölümde tekrardan Mayıs var. Onu göreceksiniz.
Okuyun hadi sizz.
......"Nerede kahvaltı yapacağız?"
"Okulun arkasında banklar var. Orda otururuz. Kerem'ler de gelir istersen. "
"Olur haber veririm ben."
Hemen telefonumu çıkarıp Kerem'e yazdım.
Mayıs: Kerem günaydın.
Mayıs: Biz Eren ile kahvaltı yapacağız. Okulun arkasındaki banklarda gelin isterseniz. Cem de
Kerem: Geliriz.
Kerem: İkiniz takılcaksanız. Biz hiç rahatsız etmeyelim.
Mayıs: Yok yok gelin.
Mayıs: Bulamazsan konum atarım.
Kerem: Biliyorum ben orayı. 10 dk ya ordayız.
Mayıs: Biz de şimdi vardık sayılır.
Arabadan inip Eren ile beraber onun dediği yere doğru yurumeye başladık. Söylediği gibi sabah sekizde almıştı beni. Yolda yiyecek bir şeyler almıştık. Hava soğuk olduğu için kont montunu giymiştim ama yetmiyordu. Yine de Eren ceketini vermesin diye ona belli etmedim. Bir de onun üşümesini hiç istemezdim. Banklardan birine oturduğumuzda telefonunu çıkarıp bana doğru tuttu. Ne yaptığına anlam veremediğimden sordum.
"Ne yapıyorsun sen?"
"Fotoğrafını çekiyorum."
"Hayır çekme."
"Lütfen hadi."
"Hayır dedim."
"Poz ver." Bir anda kapalı kapşonumu kendime daha çok çektim ve dudaklarımı büzdüm.
"Çok ama çok tatlı çıktın."
"Dalga geçme."
"Gerçekten bak."
"Aaa!" diye bir çığlık attığımda o da korktu.
"Sakin ol. Senin yuzunden bize bakıyorlar bak. Sana mi bakıyor onlar? Ne bakıyorsunuz siz?" Ben daha cevap veremeden Eren kafasında kurup insanlara bağırmaya başladı. Kıskanç yavrum benim.
"Sen sakin ol asıl. Bakmıyorlar. O fotoğrafı da bana at. Belki paylaşırım."
"Paylaşma çok güzel. Benim gözümden başkası görmesin."
"Ama ama ama.." dediğimde telefonunu çıkarttı. Ben de telefonumun titremesiyle bana attığını anladım. Açıp baktığımda yanılmamıştım.
Eren:
"Tamam paylaş ama öyle tatlı durma ya." diyerek bana gelip kafamı göğsüne gömdü. Eren tamam sana sarılıp bu kadar yakın olmayı ben de seviyorum ama boğuluyorum. Tabiki bunları ona söyleyemezdim. Karşıdan gelen Kerem ve Cem beni boğulmamdan kurtardı.
"Abi bıraksana kızı. Belli bak boğuluyor." Cem'in sesiyle Eren beni bıraktı.
"Ama şuna baksanıza tatlı değil mi?" diyip saçımla oynamaya başladı. En sonunda küçük bir çocuk gibi saçlarımı dağıttı.
"Eren dur artık. Siz de hoşgeldiniz. Ben şunları ayarlarken oturun." Hemen ortadaki poşetleri açıp aldıklarımızı plastik tabaklara koydum. Onlar benden biraz uzaktaki bankta oturmuş sohbet ediyorlardı. Çok net duymasam da futbol konuşuyorlardı. Maçları olduğunu duymuştum. Eğer Eren'in maçı varsa onu izlemeye gitmem gerekiyordu. Tamamen masayı hazırlayıp onları çağırdım.
"Gelin hadi hazır her şey.
"Ellerine sağlık."
"Evet zahmet ettin."
"Yok yok. Oyalamayın hadi ben çok yemem. Siz yiyin. Okula da yarım saat kaldı o yüzden hadi."
"Tamam anne."
"Tamam anne."
"Tamam anne."Üçü de birbirinden habersiz aynı şeyi söyleyince, ben de dahil gülmeye başladık.
Onlarla beraber masaya oturunca beklemeden yemeye başladılar. Ben genelde Eren'i izledim ama yine de ben de yemiştim. En son her şeyi toplayıp okula döndük. Sınıf tam dolmuştu. Bizim arkamızdan hoca da sınıfa girince Eren ile hemen arkaya yerimize geçtik. Günüm gayet güzel gidiyordu, elimi sıranın altına atmamla bir not bulmam bir oldu. Açıp hemen okudum. İçinde 'telefonuna bak' yazıyordu. Okuduğum an telefonum titredi ve bütün günümüzü bozacak şeyi gördüm. Neydi bu şimdi? Niye her şey güzel giderken bozulmak zorundaydı?...
Sizce ne oldu
Tahminleri alalım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOTHING [texting]
Teen Fiction•TAMAMLANDI• Bilinmeyen: Bu kadar kötü olmak zorunda mısın? Bilinmeyen: Gerçekten cevap bekleyerek soruyorum neden böylesin? Bilinmeyen: Neden hiç insanları anlamaya çalışmıyorsun? Bilinmeyen: Neden herkesi kendinden uzaklaştırmaya çalışıyorsun. Bi...