Beni güldürüyor, ağlatıyor, çığlık attırıyor, bağırtıyordu ama en önemlisi, bana yaşadığımı hissettiriyordu.
Yorucu ama heyecan verici birkaç günden sonra nihayet cuma gelirken üniversitedeki ilk haftam neredeyse sona eriyordu. Haftanıngeneliyle ilgili memnun olduğumdan birkaç film izlemeyi planlıyordum çünkü lisa büyük olasılıkla bir partiye gidecekti ve oda sessiz olacaktı. Bütün derslerim için program hazırlamak işimi çok kolaylaştırıyordu ve birçok şeyi önceden yapabiliyordum. Çantamı alarakerkenden çıktım ve biraz enerji kazanmak için kafeden kahve aldım.
"Jennie, değil mi?" dedi kuyrukta arkamdan gelen bir kız sesi.Dönüp baktığımda partideki pembe saçlı kızla karşılaştım. lisa'nınona rose diye seslendiğini hatırladım."Evet. Doğru," dedim ve daha fazla konuşmak istemediğim içinyine tezgâha döndüm."Bu geceki partiye geliyor musun?" diye sordu. Benimle alay ediyor olmalıydı, bu yüzden iç çekerek tekrar ona döndüm ve tam başımı iki yana sallayacakken başka bir şey söyledi: "Gelmelisin, muhteşem olacak." Minik parmaklarını, kolundaki oldukça büyük bir peri dövmesinin üzerinde dolaştırdı.
Bir an duraksadım fakat başımı iki yana sallayarak, "Üzgünüm, başka planlarım var," dedim. "Çok kötü. jungkook'un seni tekrar görmek istediğini biliyorum." Bu sözleri karşısında bir kahkaha patlatmaktan kendimi alamadım ama o sadece gülümsedi. "Ne? Daha dün senden söz ediyordu." "Bundan şüpheliyim... ama öyle olsa bile benim bir erkek arkadaşım var," dedim. Gülümsemesi daha da belirginleşti. Tuh, çifte randevuya çıkabilirdik," diye mırıldandı ve tezgâhtar
kız siparişimin hazır olduğunu haber verince Tanrı'ya şükrettim. Ne var ki o aceleyle bardağı fazla hızlı tuttum ve kenarından biraz kahve saçılınca elimi yaktım. Bunun hafta sonumun nasıl geçeceğiyle ilgili bir işaret olmamasını dilerken bir küfür savurdum. rose bana el salladı ve ben de ona kibarca gülümsedikten sonra kafeden çıktım. Yorumları zihnimde yankılanıyordu; Kimle iki çift? O ve Jimin mi? Gerçekten çıkıyorlar mı? jungkook ne kadar tatlı ve çekici olsa da kai benim erkek arkadaşımdı ve onu incitecek bir şeyi asla yapmazdım. Bu hafta pek fazla konuşmadığımızı biliyordum fakat bunun tek nedeni, ikimizin de çok meşgul olmasıydı. Bu gece onu arayıp biraz sohbet etmeye, bensiz neler yaptığını öğrenmeye karar verdim.
Kahveyle kendimi yaktıktan ve Bayan Pembe saç'la tuhaf bir karşılaşmadan sonra günüm güzelleşti. namjoon'la birlikte aldığımız dersler başlamadan önce kafede buluşmayı kararlaştırmıştık, dolayısıyla şimdi tuğla duvara yaslanmış halde bekliyordu ve ben ona yaklaşırken neşeyle gülümsedi."Bugün dersin ilk yarım saatinden sonra çıkacağım. Hafta sonu evime uçacağımı sana söylemeyi unuttum," dedi. Dakota'yı ziyaret edeceği için onun adına sevindim fakat İngiliz Edebiyatı dersinde onsuz—ve eğer gelirse jimin ile- oturma düşüncesinden nefret ediyordum. Çarşamba günkü derse katılmamıştı; gerçi umurumda da değildi. namjoon'a döndüm. "Bu kadar çabuk mu? Sömestr daha yeni başladı.""Dakotamın doğum günü ve yanında olacağıma aylar öncesinden söz verdim." Omuz silkti.Derste jimin yanımdaki sıraya oturdu ama tek kelime bile etmedi; hatta namjoon söz verdiği gibi dersin ilk otuz dakikasından sonra çıkarken bile ki o gidince yanımda oturan jimin'in varlığını daha net hissetmiştim."Pazartesi günü Jane Austenin Aşk ve Gurur eseri üzerindehafta boyunca sürecek tartışmamıza başlayacağız," dedi Profesör Hill ders biterken. Heyecanımı gizleyemiyordum ve kendimi tutamayarak boğuk bir sevinç çığlığı attığımın hayal meyal farkındaydım.
O romanı en azından on kez okumuştum ve en sevdiğim kitaplardan biriydi. Ders boyunca bana hiçbir şey söylememiş olmasına rağmen jimin yürürken yanıma yaklaştı. Gözlerindeki o ölü gibi bakışları gördüğüm anda ne diyeceğini hemen tahmin ettiğimi söyleyebilirdim. "Tahmin edeyim, Bay Darcy'ye delicesine âşıksın." "Romanı okumuş olan her kadın âşıktır," dedim gözlerine bakmadan. Kavşağa geldik ve karşıya geçmeden önce iki tarafa da baktım. "Elbette," dedi gülerek ve kalabalık kaldırımda peşimden gelmeye devam ederek. "Bay Darcy'nin çekiciliğini senin kavrayamadığından eminim." O anda jimin'in odasındaki devasa roman koleksiyonunu hatırladım.
O kitaplar gerçekten onun olamazdı. Değil mi?"Romantik bir kahraman olmaya zorlanan kaba ve tahammül edilmez bir adam mı? Bu gülünç. Elizabeth m aklı başında olsaydı daha en başından ona defolup gitmesini söylerdi."Kelime seçimine güldüm ama elimi ağzıma bastırarak hementoparlandım. Varlığından ve küçük atışmamızdan gerçekten zevk alıyordum ama kırıcı bir şey söylemesi an meselesiydi; eğer şanslıysamen fazla üç dakika içinde. Başımı kaldırarak gamzeli sırıtışına baktımve görünüşünden etkilenmekten kendimi alamadım. Bütün o piercing ve dövmeler filan."Yani Elizabeth'in bir aptal olduğunu kabul ediyor musun?" Kaşını kaldırdı."Hayır, şimdiye kadar kaleme alınmış en güçlü, en karmaşıkkarakterlerden biri," dedim Elizabeth'i savunarak ve en sevdiğim filmlerden birinden bir replik kullanarak.
jimin yine gülerken bu kez ona katıldım. Ama birkaç saniyesonra benimle rahatça gülüştüğünü fark ederek aniden durdu ve kahkahaları dindi. Gözlerinde bir şey parladı. "Sonra görüşürüz, jinnie"dedi ve olduğu yerde dönerek geldiğimiz yöne doğru gözden kayboldu...
dedim ki neden rose'yi molly yapmayayım cksdnnmsdjn

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFTER
أدب الهواةJimin bir uyuşturucu gibiydi; ondan bir parça aldığım her seferinde daha fazlasını istiyordum... ✩。:*•.───── ❁ ❁ ─────.•*:。✩ ·͙⁺˚*•̩̩͙✩•̩̩͙*˚⁺‧͙⁺˚*•̩̩͙✩•̩̩͙*˚⁺‧͙⁺˚*•̩̩͙✩•̩̩͙*˚⁺‧͙ *̣̥☆·͙̥‧❄‧̩̥·‧•̥̩̥͙‧·‧̩̥˟͙☃ ☃˟͙‧̩̥·‧•̥̩̥͙‧·‧̩̥❄‧·͙...