22- Phoenix

8.7K 578 579
                                    

Akşam verilecek olan büyük yemeğe katılacak konuklar yavaş yavaş mekana varıyorken derin bir nefes aldı ve takım elbisesinin içinde hissettiği rahatsızlığı üzerinden atmaya çalıştı. Gergindi.

Yanına varan kişiyle bir süre bakıştı. Ona hala kızgındı. Gözlerini üzerinden çekip organizasyonun ayarlandığı mekanı incelemeye başladı. Diğeri de yanına vardıktan sonra incelemeye koyuldu. "Babanı tebrik etmek gerek, güzel yer." Karşılık olarak sadece yan bir bakış attı ona. "Yoksa hala kızgın mısın bana?"

1 hafta geçmişti aradan. Partiye de gitmemişlerdi. "Kapa çeneni." dedi dişlerinin arasından. Hala kızgındı elbette. Hatta öyle ki bazen pataklamak istiyordu arkadaşını. Ancak kendini dizginliyordu. Babasının uyuşturucu kullanması bütün dünyasını sarsmıştı.

Arkadaşı kolundan tutup yüzünü kendisine doğru çevirdiğinde gözlerini kısarak baktı. "Bu işin içinde ticaret de var, sakın ola ki bir şeyleri bozmaya çalışma. Sahip olduğun ve olacağın şeylerin tabanı bu." Yüzüne baktığı insanı tanıyamıyordu. "Siz delirmişsiniz." Cümleye bağırarak başlasa da etraftaki insanlar yüzünden sesini kısması gerektiğini arkadaşının kolunu sıkmasıyla anlamıştı.

"Ayrıca kimseyle iletişim kurma." dedi etrafı kast ederek. Pahalı kıyafetler içerisinde olan insanlar.

"Senin aksine mi?" Sürekli insanlarla sohbet eden arkadaşının bunu ona söylemesi sinirlerini iyice hoplatıyordu.

"Bu insanların nasıl olduklarını bilmezsin. Zenginlik çok farklı bir şey tamam mı? Ve sandığın gibi de değil. Hangi birinin alnının akıyla çalıştığını zannediyorsun ki? Ne oyunlar döndüğünü bilemezsin. O yüzden uzak dur diyorsam dinle. Eğer babanla konuşuyor olsaydın o da bunu sana söylerdi emin ol." Dediklerinden sonra gözlerini devirerek gözünü yine etrafta gezdirdi. Bir çocuğa takıldı gözü. Onu arkadaşıyla konuşurken de görmüştü. Yanındakiyle beraber yemekteki en genç 2 misafirdi.

"Şunlar kim?" dedi o tarafı işaret ederek.

Arkadaşı göz ucuyla o tarafa baktı ve gülümsedi.

"Yakında öğreneceksin tatlım."

.

"Jungkook polise haber verelim."

Jimin başında konuşup dururken Jungkook ofisindeki masada oturmuş başını elleri arasına almıştı.

"İşe yaramayacağını biliyorsun." diye mırıldandı. Jimin kafayı yemiş gibi ordan oraya dolaşıyordu odanın içinde.

"Neden böyle oldu ki? Neden!" Yere çöküp ağlamaya başladı Jimin. Jungkook da 2 gündür yürüyen bir cesede dönmüştü adeta.
Taehyung'un yokluğu her geçen saniye derinden sarsmaya devam ediyordu ikisini de.

"Oturup ona zarar vermesini mi bekleyeceğiz?" Jimin yılmış bir şekilde konuştu. Omuzları çökmüştü.

"Ona zarar vermeyecek." Jungkook bunu söylerken kendisi bile emin olmasa da ağzından çıkmıştı. Öyle olacağını düşünüyordu. Onu tanıdığını zannediyordu.

"Anlaşma yapmıştık ve onu bozan adam her şeyi yapar tamam mı aptal! Kalk ve bir şeyler yap Jungkook, lütfen.."

Jungkook oturduğu yerden kalkıp Jimin'in yanına vardı ve onu arkasındaki koltuğa otturtturdu yerden kaldırıp.

"İyi gözükmüyorsun. Eve gidip biraz dinlen."

"Hayır, hayır asla gitmem. Tae'ye ne olduğunu bilmediğim her saniye içimdeki o his beni paramparça ediyor. Asla gidemem." Jimin gözyaşları içinde konuşurken bir yandan yaşları silmeye uğraşıyordu. Minik elleri titriyordu. Jungkook her şeyi batırdığının bir kez daha farkına vardı. İçi o kadar buruktu ki.

Sexy Daddy | KookTae Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin