Bölüm 14: Notlar

214 16 16
                                    

Yukarıdaki şarkıyı açmayı unutmayın <3

( 3 gün sonra...)

O gecenin üzerinden günler geçmişti. Her şey normale dönmüş, kırılan kalpler yanımıza kâr kalmıştı...

Sarp... Sarp'la o geceden sonra hiç konuşmadık. Günlerdir benden kaçıyor, olduğum yerden uzaklaşıyor, beni görmek bile istemiyordu. Böyle davranmasının sebebini bilmiyordum. Ama artık bazı şeyleri zorlamamak ve fazla anlam yüklememek gerektiğine inanıyorum. Çünkü inanıp değer verdiğim her bağ koptu zamanla. Dostluk, aile, bir yere ait hissetmek... Bunlar benim için çok özel şeylerdi, eskiden. Artık bir önemi yok. Gitmek isteyeni tutmuyorum. Birilerini sevmeye çalışmıyorum. Bir yere ait hissetmek istemiyorum. Birine bağlanmak istemiyorum. Çünkü masalın sonunda, herkes gidiyor ve o yıldızlı gecenin altında bir başına kalıyorsun.

Arabadan inip okulun bahçesine doğru yürümeye başladım. Artık bu okuldan nefret ediyordum sanırım. Herkes, her şey gözüme batıyordu. İnsanlarından, öğretmenlerinden, duvarlarından, sınıflarından... Her şeyinden...

Bugün de çoğu zaman olduğu gibi derslere girmek istemiyordum. Özel bir üniversite olduğu için ve hiçbiri öğrenci kaybetmek istemediği için diğer üniversitelerden daha da gevşek tutuyorlardı devamsızlık durumunu. Zaten girsem de bir şey anlamıyordum. Bir amacım, bir hayalim yoktu. Mezun olsam bile ne değişecekti hayatımda? Mutlu olabilecek miydim? Peki özgür? Bir kuş gibi tıkılı kaldığım bu karanlık kafesten kurtulmam kolay olmayacaktı.

Kampüs denize sıfırdı neredeyse. Uzaklardaki bir bankı gözüme kestirdim ve etrafıma bile bakmadan ona doğru yürüdüm. Etrafta oturan tek tük insan dışında oldukça sessiz olan banka yavaşça oturdum. Sırt çantamı yanıma koydum ve içinden asla yanımdan ayırmadığım kitabımı çıkarıp rastgele bir sayfasını açtım.

"Hiçbir insan başka bir insanın önünde bütün deliliklerini, ruhunun bütün korkunç taraflarını bu kadar açıkça itiraf etmek cesaretini gösterememiştir. Ben eğer bu cesareti gösterebildiysem seni hudutsuz, uçsuz bucaksız sevdiğimden, seni kendimden ayırt edemediğimdendir..."

(Nazım Hikmet~Piraye'ye Mektuplar)

Sonra sayfayı çevirdiğimde karşıma çıkan not beni gülümsetmişti.

"Ağacın altında unutmuşsun kitabını. Belki tanımıyorsun beni ama, biz seninle çoktan tanıştık."

Henüz bu gizemli kişiyi bulamadan ayrılmıştım eski okulumdan. Orada kalsam şu an nasıl olurdum bilemiyordum. Daha mutlu olur muydum, yoksa daha mı mutsuz... Daha özgür olurdum belki... Daha az sınırlandırılırdım. Sahi, mutluluk dediğimiz şey en sonunda özgürlük demek değil miydi? Esaret altındayken her şeye sahip olsanız bile mutlu olabilir miydiniz? İstediğini yapamadığın sürece milyonlarca paran olsa neye yarardı ki?

Kucağımda kitabım, karşımda masmavi deniz, üstümde yeni aydınlanan havanın loş aydınlığı.. bir başıma orada otururken arkamda duyduğum ayak sesleriyle irkildim. Oturduğum bankın diğer ucuna oturup kafasınaki kapüşonunu düzelten kişi Sarp'tan başkası değildi. Hiçbir şey söylemedi. Ben de konuşmadım. Öylece sustuk. Soracak çok şeyim vardı aslında. Neden böyle davrandığını deli gibi merak ediyor ama hiçbir şey söyleyemiyordum.

Aradan kaç dakika geçti bilmiyorum. Bildiğim tek şey ikimiz de dakikalardır birbirimizin sessizliğini dinliyorduk. Çok şey gizliydi bu sessizliğin içinde. Benim sorularım, onun cevapları, bağırışlar, 'neden' diye sormalar, 'çünkü'yle başlayan cevaplar...

Kafamdaki sesleri susturup bir cesaretle dudaklarımı araladım,

"Neden geldin..." Yere diktiği gözlerini yavaşça kaldırdı ve öylece dalgaları ve denizi izlemeye başladı.

SONSUZ RÜYA (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin