Mete okuldan sonra, Peri'ye bakmak için evine gelmişti. Tüm gün nasıl olduğunu merak etse de Peri onu engellediği için öğrenememişti. Gece ağabeyi ile yaşadıkları Peri'yi , o saatte yalnız bıraktığı için tartışmışlardı. Peri'den haz etmediğini biliyordu fakat ülke herkesin potansiyel sapık olduğu bir haldeyken, onu hasta haliyle yalnız bırakmasını aklamıyordu.
Onu tanıyamıyordu.
Büyük malikaneye geldiğinde, hizmetli karşılamış ve Peri'nin evde olmadığını söylemişti. Ne zaman çıktığını sorduğunda hiç gelmemiş olduğunu öğrenmesi ile endişesi ve ağabeyine olan siniri eş zamanlı olarak tavan yapmıştı. Nerede olabileceğini düşününce pek seçenek gelmemişti aklına. Tek bildiği yere doğru hızla koşmaya başladı.
Epey bir sürenin ardından büyük mezarlığa geldiğinde dinlenmek için biraz durdu. Peri'nin evinden epey uzaktaydı burası. Peri'nin burada olmasını umut ederek içeri girdi. Parke yolu takip edip daha önce Peri ile geldiği mezarlığa yürüdü. Tam da tahmin ettiği gibi Peri buradaydı. Mezarın yanına oturmuş kollarını taşın üzerinde birleştirmişti. Yanına ulaştığında, Peri'nin ağladığını fark etti. Ses çıkartmadan yanına yanaşıp onun gibi mezarın yanına çöktü. Parmaklarını, bembeyaz olan çiçeklerin yapraklarında gezdirdi. Peri, Mete'yi fark ettiği anda hızla göz yaşlarını silmişti.
''Baş ucunda ağladığını bilseydi üzülürdü.'' Peri burnunu çekti. Üzülür müydü gerçekten? Sorusu zihninde kaybolup gitti. ''Kızardı da.''
''Eve gitmemişsin. Geceden beri burada mısın?'' Beri bu sefer Mete'yi şaşırtacak bir şekilde yanıtladı onu. ''Üşümüşsündür. Yaz ayına gelsek de gece serin oluyor. Delirdin mi sen?''
Derin bir nefes aldı Mete. Bakışlarını çiçeklerden Peri'ye çevrildi. Gözleri ağlamaktan şişmiş, zaten mor olan göz altları iyice çökmüştü.
''Hadi seni evine götürelim.'' Aralarındaki mezara rağmen uzanıp ateşini kontrol etti. Yine sımsıcaktı alnı. Mete ayaklandığında Peri de hiçbir hareketlenme yoktu. ''Peri.''
''Eve gitmek istemiyorum.'' Mete acıyla gülümsedi. Peri, evde olacakları bildiği için gitmek istemiyordu. Annesinden başka gidebilecek bir yeri yoktu. ''Hadi bize gidelim. Hem yakın buraya, biliyorsun.''
Peri, yine hareket etmezken tekrar konuştu. ''Peri. Sonsuza kadar burada kalamazsın. Bize gidelim. Annem sana çorba yapar hem.''
Peri annesine baktı. O, yaşıyor olsaydı bir an olsun yalnız bırakmazdı onu. Küçüklüğündeki gibi saçlarıyla oynardı. Şarkı söylerdi.
İki metrelik bir çukura hapsolmuştu. Sol gözünden süzülen yaşı sildi hızlıca. Üzmemeliydi annesini. Hissettiklerine rağmen gülümsedi. Annesi onu duyabilecekmiş gibi fısıldadı toprağına. ''Ağlamadım ki. Üzülmedim de. Endişelenme sen hiç olur mu?''
Mete duymasa da biraz daha uzaklaştı yanlarından. Peri bir süre daha konuşup ayaklandı. Bu sefer Mete önce o arkada yürümeye başladılar. Mete yoldayken annesine Peri'yi getirdiğini haber verdi.
Annesi sevinmişti. Onu tanımak istiyordu.
Peri ile birlikte evlerine geldiğinde, annesi onları sımsıcak karşılamıştı. Oğluna sarılırken, Peri'ye de sarılmak istese de kızı rahatsız etmemek için gülümsemekle yetinmişti. Peri'nin içi sızlamıştı ikisini gördüğünde. Yine de ses etmeden içeri girdi.
Kendilerininkine oranla bu ev fazlasıyla küçükttü. Peri'nin katından bile. Yine de sımsıcak hissettiriyordu. Bembeyaz olan mutfak salonla birleşikti ve salon gri ve kahve rengi tonlarından oluşuyordu. Geceki tartışmalarını duyduğu için Peri'nin hasta olduğunu biliyordu Pınar Hanım. Kıza nasıl olduğunu sorduğunda kısaca 'iyiyim' demişti Peri. Pınar Hanım garipsemedi. Mete onu çok sık anlatmıştı. Mete ateşi olduğunu söylediğinde, hızla yanına gitmiş ve kontrol etmişti. ''Kızım sen benim odama geç, dinlen. Ben bir çorba yapayım sana hemen. Sonra ateş düşürücü içersin.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KEŞ // Yarı Texting
Ficção Adolescente+90538...: Peri Karayel +90538...: Hemen gidip kardeşimi soktuğun o iğrenç durumdan çıkartıyorsun +90538...: Uçkurunu tatmin etmeye biraz ara ver +90538...: Her kimin yatağında isen çık ve şikayetini geri al +90538...: Sen ve o 'param var diye dünya...