Bölüm 1 - "ah bir bilsen, nasıl kapıldım."

2.7K 184 88
                                    

Yeşil gözlerinin ardından, denizin kenarındaki bankta oturan adamı seyrediyordu Osman. Adamın saçlarının rüzgarda hafifçe dalgalanışını, tenekedeki birayı yudumlarken aşağı yukarı hareket eden âdem elmasını, bacaklarının arasından sarkıttığı o güzel ellerini, ufka bakarken istemsizce kısılan hülyalı gözlerini seyrediyordu. Gördüğü manzaranın her bir çizgisinin aklının duvarlarına kazımak isteyen bir açlıkla doluydu bakışları. Bedeninin bir fotoğraf makinesine dönüşerek o anı dondurup sonsuza dek saklamasını ne kadar da isterdi.

Derin bir nefes aldı ve ellerini pantolonun ceplerine sokup yavaş adımlarla banka doğru ilerledi. Geldiğini belli etmek istercesine temizledi boğazını. Arkasından yaklaşmakta olan ayak seslerini zaten fark etmiş olan Sinan sakince Osman'a döndü.

- "Osman, bak beni ikna etmeye falan geldiysen hiç boşuna kendini yorma."

Gülümsedi Osman.

- "Oturmaya geldim. Oturabilir miyim?"

Sinan, onaylarcasına yana kayarak Osman'a yer açtı. Ayaklarının dibindeki kutu biralardan bir tanesini alıp yanına henüz oturan adama uzattı. Soğuk bira boğazından dökülünce içinin ferahladığını hissetti Osman. Bakışlarını karşı kıyının ardına doğru batmakta olan güneşe kilitlemiş Sinan'a dönerek konuştu.

- "Ee?"

- "Ne ee?"

- "Anlat işte be oğlum! Dün tartışmışsınız, anlattı Işık. Yokum ben artık falan demişsin."

Sinan cevap olarak birasından bir yudum alınca Osman bir kere daha denedi.

- "Sinan beni bilirsin, ben pratik adamımdır. Sorun neyse söyle, çözelim."

- "Her sorun öyle parayla, planla çözülmüyor işte. Çözülmüyor."

- "Işık mı problem?"

Sinan yeni bir bira kutusunu açarken sessizliğini koruyordu.

- "Sinan, Işık mı problem dedim."

- "Evet amına koyayım! Işık problem."

Sesinin istediğinden daha yüksek çıktığını fark eden Sinan kendini sakinleştirmeye çalışarak devam etti.

- "Osman..."

Duraksayarak derin bir nefes aldı.

- "Ben hiçbi' bok olmayı beceremedim. Ağzına sıçtığımın okulunda öğrenci olmayı, birinin arkadaşı olmayı. Hatta bi' aileye evlat olmayı bile beceremedim ben."

Bakışlarını turuncuya ve pembeye çalan gün batımı göğünde gezdirerek birasından bir yudum aldı.

- "Çok korkuyorum Osman. Işık'ın hak ettiği adam olmayı da becerememekten çok korkuyorum. Onu üzmekten, kendime benzetmekten korkuyorum. Sizinle beraber bu işe girmeye beni sen ikna ettin. Bok Necdet'in hayatını belirleyen adam olmasını mı istiyorsun dedin. İstemiyordum ama okuldan atılmayı da umursamıyordum o zamanlar. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu çünkü. Ama artık siz varsınız, Işık var. Artık umursuyorum Osman ve bir şeylerin nasıl umursanacağını bile bilmiyorum."

Yarım ağızla gülümsedi Osman, boğazında oluşan yumruyu hissedebiliyordu şimdi. Konuşmak için hazırlanırken Sinan devam etti.

- "Tek bildiğim bir şeyleri umursamanın benim canımı yakmaktan başka bir işe yaramadığı. Ben böyle devam edemem. Artık yokum. Eski duvarlarımı yeniden örmeliyim. Böylece o bok Necdet beni okuldan atsa bile bana zarar veremez. Anlıyor musun? Bana zarar veremez. Ve maalesef o duvarların içinde benden başka kimseye yer yok. Size bile."

Sağ elini yavaşça Sinan'ın omzuna yerleştirdi Osman. Göğüs kafesi eziliyor gibi hissediyordu işte yine. Yüreği bir kafesteydi sanki, çaresizce çırpınıp duruyordu. Sesinin çatlamamasına özen göstererek konuştu.

- "Sinan..."

Sağ avucunu nazikçe sıkarak adamın omzunu iyice kavradı.

- "Ben bir arkadaş, bir evlat olamamanın ne demek olduğunu bilmiyorum. Ama çok iyi bildiğim bir şey var. Bir sevgiden korkmanın nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyorum."

Gözlerini adamın göğü izleyen gözlerine kilitledi.

- "Birini sevmekten, zayıf yönlerini göstermekten, birine canını yakma hakkı vermekten korkmanın nasıl bir his olduğunu biliyorum. Ama sen de şunu bil ki, eğer bir sevginin var olmasına izin verirsen, işte o zaman o sevginin canını acıtan taraflarına da aşık oluyorsun."

Zorlukla yutkundu Osman.

- "O sevginin sende açtığı yaraları çiçeklerle süsleyip gururla taşıyorsun. İşte o zaman sevginin canını yakmasının bir önemi kalmıyor, çünkü biliyorsun ki yaralar da o sevginin bir parçası."

Hatta bazen tek parçası diye geçirdi içinden. Bazen ondan sana kalan tek şey sende açılan yaralar. Osman'ın bakışlarını üzerinde hisseden Sinan, yavaşça Osman'a dönerek dinlemeye devam etti.

- "O bok Necdet denen herif sevmekten aciz bir şerefsiz olabilir. Ama seni de kendisi gibi sevgiden korkan bir adama dönüştürmesine izin verme. Evet, belki bu işin sonunda canın yanacak ama biz o zaman da yaralarını sarmak için yanında olacağız. Duvarlarının içinde yalnız olmayacaksın."

Gözlerinin dolmaya başladığını ve Sinan'ın omzunu gereğinden fazla sıkmakta olduğunu fark eden Osman yavaşça elini gevşetti. Bakışlarını tekrar denize çevirerek sol elindeki biradan bir yudum aldı. Sinan da tekrar manzaraya dönmüştü. Havada asılı duran sessizliği bir süre sonra Sinan bozdu.

- "Vay be."

Sesinde belli belirsiz bir neşe seçiliyordu. Hafifçe gülümseyerek konuştu.

- "Sen siyaset falan okusana oğlum. Harcanıyorsun buralarda."

Ses tonu ciddileşirken bu sefer gülümseme sırası Osman'daydı.

- "Haklısın Osman. Teşekkür ederim."

- "Tabii haklıyım oğlum. Sen benim ne zaman haksız olduğumu gördün. Hadi kalk şimdi!"

Osman hızla banktan doğrulurken dolan gözlerini belli etmeden sildi. Sinan sitemkar bir ses tonuyla sordu.

- "Nereye kalkıyorum be?"

- "E acıktık! Aç karnına iç iç nereye kadar? Hem hala Burcu hoca planının detaylarını konuşmamız lazım. Seç bakalım. Kokoreç mi lahmacun mu?"


farklı bir renk. / sinman.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin