Bölüm 11 - "running , to you, from you."

1.2K 100 75
                                    


Osman'ın bakışları, başını sırasına yaslamış uyumakta olan Sinan'da kilitlenmişti. Çocuğun siyah saçlarını, bembeyaz gömleğiyle hafif bir tezat oluşturan buğdaya çalan tenini izliyordu. Dudaklarının nasıl hissettirdiğini unutmamak istercesine bir kez daha o anı hatırlamaya çalıştı. Sinan kendisine doğru eğiliyordu. Bakışları, yüzü, bedeni, dudakları kendisine doğru yaklaşıyordu. Farkında olmadan gülümsedi. Yalıdaki geceden sonra neredeyse hiç konuşmamışlardı. Birkaç kez Sinan'ı yalnız yakalamayı denemiş olsa da Sinan sanki bilerek kaçıyor gibiydi. Osman'la aynı ortamda bulunduklarında yüzüne bakmıyor, zamanının çoğunu Işık'la geçiriyor, okuldan sonra bir bahane uydurup ortadan kayboluyordu. Osman başlangıçta Sinan'ın hatırlamıyor olabileceği ihtimalini değerlendirmişti ama Sinan'ın davranışları kafası karışık bir adamın nereye gittiğini bilmeyen adımlarını değil de cezasından kaçan bir idam mahkumunu andırıyordu. Hatırlıyor diye düşündü. Hepsini hatırlıyor ve bilerek kaçıyor. Pişman mı oldu? Bu düşünce onu daha çok üzüyordu. Yaşadıkları o kısacık an, Osman'ın yüreğini umutla doldurmuştu. Başından beri dilediği gibi, uğruna savaşacak bir şey vermişti ona Sinan. Buna tutunmak istiyordu. Ama aralarının eskisinden de soğuk olması işleri zorlaştırıyordu. Yine de pes etmeyecekti. Sinan, ona beklediğinden çok daha fazlasını vermişti. Osman, kendini bir bağımlı gibi hissediyordu. Sanki aylardır Sinan'a bir şekilde bağımlıydı. Minik hareketlerine, sözlerine. Ama ilk defa, büyük bir doz almıştı. O geceki öpücük, aralarındaki bir şeyi değiştirmişti. Artık minik hareketleri yetmiyordu Sinan'ın. Adını onun sesiyle duymak yetmiyordu, üzerinde hissettiği bakışları yetmiyordu. Fazlasını istiyordu. Dokunuşlarını tekrar bedeninde hissetmek, dudaklarının tadını bir kez daha deneyimlemek istiyordu. İstediğini almak için savaşacaktı. Savaşacaktı. Düşünceleri teneffüs zilinin sesiyle bölününce toparlanıp kendine geldi. Hızla olduğu yerde doğrulup Sinan'ın sırasına doğru ilerlemeye başladı. Sinan hala uyuyordu. Sıranın yanına geldiğinde Işık'ın bakışları kendisine dönmüştü. Kız nazik bir tonda konuştu.

- "Bir şey mi oldu Osman?"

Osman Işık'a döndü. O geceden sonra kızın suratına bakmakta zorlandığını fark etmişti. Onun için üzülüyor muydu? Belki de hiçbir şey bilmiyor oluşu onu rahatsız ediyordu.

- "Sinan'la bir şey konuşacaktım."

- "Dün gece çok az uyuyabilmiş, öyle dedi. Yazık."

Işık acıyan gözlerle bir an için Sinan'a baktı, ardından tekrar Osman'a döndü.

- "Önemli mi çok? Uyandırmayalım istersen."

Osman kısaca yanıtladı.

- "Önemli."

Sesindeki netlik kendisini bile şaşırtmıştı. Cümlesini tamamladıktan sonra elini nazikçe Sinan'ın omzuna koydu ve hafifçe sarstı. Bakışları çocuğun kirpiklerinde takılı kalmışken seslendi.

- "Sinan."

Sesinin istemsizce yumuşadığını fark etmişti. Boğazını temizlemek için hafifçe öksürerek tekrar seslendi.

- "Sinan."

Sinan'ın kirpikleri hafifçe hareket edip gözleri birkaç kez kırpıldı. Başını masadan kaldırırken gözlerindeki uyku mahmurluğu Osman'ı gülümsetmişti. Sinan birkaç saniye baktığı manzaranın ne olduğunu anlamamış olmalıydı ki, karşısındaki kişinin Osman olduğunu fark ettiğinde bakışlarında uyku sersemliği yerini endişeye bırakmıştı. Osman, Sinan'ın kendisine bakan gözlerinde bu duyguyu görmekten nefret ediyordu. Kendisine, şüpheyle ya da korkuyla bakmasını istemiyordu. Yaşamı boyunca en çok bundan, sevgisinden kaçılmasından, saklanılmasından çekinmişti. Sinan'ı teskin eder bir ses tonuyla konuşmaya çalıştı. Gözlerindeki çekinceyi yok etmek istiyordu. Sesini mümkün olduğunca alçak ve yumuşak tuttu.

farklı bir renk. / sinman.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin