Bölüm 12 - "come out and haunt me, I know you want me."

1K 95 30
                                    

Olaylar daha fazla karışmadan ufak bir ara koymak istedim. İlk defa Osman ve Sinan'ın düşüncelerinden çok sözlerinin konuştuğu bir bölüm yazmayı denedim.

***

- "Kıpırdama. Biraz yakabilir."

Osman, elindeki bordoya çalan pamuğu nazikçe Sinan'ın yaralı gözüne bastırdı. Çocuğun sessizce inlediğini fark edince elini hafifçe geri çekti. Yalının önündeki denize bakan bankta oturmuşlardı. Batan güneşin turuncuya çalan demetleri bedenlerini aydınlatıyor, serin deniz meltemi saçlarını ve kravatlarını dalgalandırıyordu. Osman elindeki pamukla bir süre bekledikten sonra yarayı temizlemek için bir deneme daha yaptı. Pamuk yaraya değdikçe Sinan'ın yüzü buruşuyordu, buna rağmen Osman'ın sözünü dinleyip fazla hareket etmemek için vücudunu kasıyordu. Osman nazik, hızlı ve kesin hareketlerle birkaç kez daha yaraya pansuman yaptı. Bu sırada da Sinan'ın dikkatini sızlayan yarasından başka bir yere çekebilmek için konuşmayı denedi.

- "Evde yemek var mı?"

Sinan'ın bakışları bir an için çocuğun yeşil gözlerinden uzaklaşıp gökyüzüne doğru kalktı. Buzdolabının son halini hatırlamaya çalıştığı ufak bir duraksamadan sonra yanıtladı.

- "Yok."

Osman çocuğun yarasından dikkatini ayırmadan, net bir tonda devam etti.

- "Kokoreç söyleyelim."

Sinan, dudaklarının hafifçe yukarı kıvrılmasına engel olamamıştı. Başıyla onayladı. Sinan'ın yüzündeki aptal sırıtışı gören Osman da farkında olmadan gülümseyerek sordu.

- "Ne sırıtıyorsun?"

- "Her koşulda ve şartta nasıl mideni düşünebiliyorsun?"

Çocuk, çok açık ve ortada olan bir gerçeği işaret edercesine yanıtladı.

- "Seviyorum."

Bu sırada Sinan, yarasına tekrar değen pamuğun yarattığı acıyla hafifçe inledi.

- "Osman..."

Osman, hızla elindeki pamuğu bırakıp teslim olur bir tavırla ellerini yukarı kaldırdı.

- "Tamam, tamam, bitti. Bu sondu."

- "Sıra sende."

Osman bakışlarını toplamakta olduğu ilkyardım çantasından ayırarak Sinan'a çevirdi. Anlamadığını belli etmek istercesine kafasını salladı.

- "Ne bende?"

Sinan çocuğun elinden ilk yardım çantasını aldı.

- "İşine gelince ne güzel salak taklidi yapıyorsun öyle. Pansuman sırası sende. Yüzünün halinden haberin yok herhalde."

Çantadan çıkarttığı bir parça pamuğa birkaç damla tentürdiyot damlattıktan sonra, pamuğun beyaz renginin bordoya dönüşmesini izledi. Ardından pamuğu nazikçe Osman'ın patlamış dudağına bastırdı. Yanağının üzerindeki kabuk bağlamış çizgi halindeki yaralara ve sol gözünün altındaki hafif şişliğe baktı. Hem Osman hem de kendisi Kerem'in yumruklarından nasibini yeterince almıştı. Kavga geldi aklına bir an için. Kerem'in kendi yüzüne inen yumrukları, yerdeyken onları tekmeleyişi... Kavgadan sonra Bok Necdet hepsini evlerine göndermişti. Bu defa başkalarını değil, birbirlerini dövdüklerinden olsa gerek, çok şikayetçi görünmüyordu. Eda birkaç kez onlarla gelip yardımcı olmayı teklif etmişse de, ikisi de baş başa olmayı tercih etmiş ve okuldan çıktıktan sonra yalıya gelmişlerdi. Işık ise Sinan'ın iyi olduğundan emin olduktan sonra ortadan kaybolmuştu. Düşüncelerini tekrar önünde durmakta ve kendisine bakmakta olan yeşil gözlere odakladı. Elindeki pamuğu bu defa Osman'ın elmacık kemiğinin üzerindeki iki çizgi halini almış olan yaralara bastırdı. Osman bakışlarının içinde bir şeyleri harekete geçirdiğini hissediyordu. Daha önce kimsenin ona böyle bakmadığını fark etti. Osman'ın gözlerindeki bir şeyler Sinan'a öylesine ihtiyaç duyuyordu ki, Sinan da farkında olmadan o bakışların kontrolü altına girdiğini, o bakışlara doğru çekildiğini hissediyordu. Işık'la beraber kendini huzurlu ve sakin hissediyordu. Osman ise içinde bir şeyleri ateşliyordu. Yüreğinin ormanları tutuşuyor, oluşan dumanlar zihnini bulandırıyordu. Bu duygulara neyin sebep olduğunu bilmiyordu. En başından beri mi böyleydi? Daha önce de bu bankta Osman'la beraber oturmuşlardı, ama o zaman aklına Işık'tan başka bir şey gelmemişti.

farklı bir renk. / sinman.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin