Bölüm 9: Haklı mı?

448 44 0
                                    

Gözümde tek damla bile uyku yoktu.

Kulübeden çıkıp patikaya doğru yürüdüm. Dalları inceledim. Bir şekilde oraya çıkmalıyım diye düşündüm. Ağaçların gövdelerine baktım. Ve birinde kısa bir dal fark ettim. Ayağımın sığabileceği uzunluktaydı. Ondan destek alıp dallardan birini yakaladım. Sonra kendimi yukarı çektim.

Tek kelimeyle muhteşemdi. Dallar altımda uzanıp gidiyordu. Birbirlerine uzaklığı bir adım kadardı. Dolayısıyla rahat bir şekilde yürünebiliyordu. Yukarıdan da yapraklar saçlarıma deyiyordu.

Dallar bitene kadar yürüdüm. En sondaki dala oturup sırtımı ağacın gövdesine yasladım ve okyanusu seyretmeye başladım. Ay ışığı okyanusu öylesine aydınlatıyordu ki başka bir ışık kaynağına gerek bile yoktu.

Sessizlik rahatlatıyordu. Ancak oldukça sessizdi. Ormandan çıt çıkmıyordu. Bunu fark etince huzurum kaçtı. Ne bir kuş cıvıltısı, ne de başka bir ses. Sadece dik kayalara vuran dalga sesleri.

Tüm bunları düşünürken uyuyakalmışım. Rüyasız, hoş bir uykuydu. Ta ki bir anda Ed uyandırıncaya kadar.

Ayrıntıya gerek yok. Sesten ürperince sırt üstü yere çakıldım. Ben acıdan sırtımı tutarken Ed de gülmekten karnını tutuyordu.

"Ne işin var senin orada?" dedi hala gülerken.

"Azcık uyumak istedim. Fena mı ettim?"

"Daha güvenli bir yatak bulabilirdin." hala gülüyordu.

"Bırak dalga geçmeyi." dedim sırıtarak.

"Her neyse. Hadi kahvaltı hazırlayacağız. Yuvalardan biraz yumurta aşırdım. Bir de dünden kalan tavşan var."

"Yuva mı? Ne yuvası?"

"Kuş yuvası elbette." Bir süre boş boş baktığımı gördükten sonra anladı. "Hiç ses yok değil mi? Burada nedense böyle. Hayvanlar fazla ses çıkarmaz. O yüzden biraz ürpertici."

Aklıma köydeki adamın dedikleri geldi. Ormandaki bahsettiği huzursuzluk bu olsa gerekti. Bir de şu siyah yaratık da cabası. Büyük bi ihtimalle giden ormancıların çoğu yem olmuştu ona. Belki de hepsi. O köyün iyi günlerini görmeyi isterdim doğrusu.

Aklımda bu düşüncelerle ilerledik. Dalmış olduğumu fark etmiş olmalı ki merakla bana baktı.

"Ne düşünüyorsun öyle derin derin?"

Ona köydeki adamdan ve bahsettiklerini anlattım. Dikkatle dinledi. Anlatmamı bitirdikten sonra yorumlarına başladı.

"Buralarda köy olduğunu bilmiyordum. Ben bu patika tarafından değil de kulübelerin arka tarafından geldim. Adamın dediklerine gelinecek olursa doğru. Senin yaşadıklarından sonra söylediklerini mantığına uydurabilmen de şaşırtıcı. Güçlü bir bilincin olmalı. Aklını kolay topluyorsun. Ama yine de böyle şeylere fazla kafanı yorma. Başka bir gün beraber konuşuruz." Bir süre sessiz kaldıktan sonra devam etti. "Aklıma gelmişken, çantanı burda buldum."parmağıyla bir ağacın dibini gösterdi. "Geçtiğimiz devrik ağaçtan oraya kadar da sürüklenme izleri vardı. Söylesene neler oldu?"

Ona olanları anlattım. Tüm yolculuğumu. Önceki gibi bölmeden sonuna kadar dikkatle dinledi. Bitirdiğimde kulübelere varmıştık bile. Sonra bana baktı.

"Bunları şimdi hep beraber konuşmalıyız. Hem belki Mia da yardımcı olur."

"Hiç sanmam."

O sırada da Mia geldi.

"Nerelerdeydiniz?" Ed cevapladı.

"Nate beni yeni ağaç eviyle tanıştırdı." dedi sırıtarak. "İnişini görmeliydin." İlk defa Mia'nın yüzünde tebessüm belirdi. Sonra bana baktı.

"Ağaca mı çıktın?"

"Akşam uyku tutmayınca patikaya gittim. Ağacın üstünde uyuyakalmışım." Mia tekrar güldü.

Sonra üçümüz de masaya oturduk. Ed Mia'ya anlattıklarımı anlattı. Eksikleri de ben tamamladım. Sonra ilk yorumları Ed yaptı.

"Öncelikle dünkü kılıç olayından sonra fark ettim ki geçmişinde eğitim almışsın. Bu belli. Ama orada olan olayda gerçekten çaresizliğin etkisi olabilir. Bunu yurttaki bir kitaptan okudum. Yurtta çocuklar okuma bilmediği için bakıcılar için kitaplar vardı. Yani felsefi kitaplar oldukça fazlaydı. Bunu da psikolojiyle ilgili bir kitapta okumuştum. Çaresizlik psikolojisi. Beyni daha hızlı çalıştırır. Yaratıcılığı artırır. O anda yaşamış olabilirsin. Ama benim dikkatimi daha çok gördüğün rüya çekti. Görüntüsüz rüya ilk defa duydum. Sadece sesler. Sahi görüntü olmadığına emin misin?"

Aklıma bi önceki gece gördüğüm rüya geldi. O rüyada bir anlık görüntü gelmişti.

"Baygınken bir rüya daha gördüm. Onda bir anlığına görüntü geldi. Her yer yanıyordu. İnsanlar kaçışıyordu. Sonra tekrar karanlık oldu." Mia kısmını özellikle atlamıştım.

"Garip. Pek bir şey çıkaramadım. Umarım zamanla anlarız. Rüyanın kaynağı bilinçaltıdır. İstediğin kadar hafızan silinsin bilinçaltın çok az zarar görür. Rüyalarını önemse." Sonra Mia'ya baktı.

"Senin bir fikrin var mı?"

Bir süre düşündükten sonra:

"Rüyalar konusunda haklısın. Gördüğü rüyada dehşet anları varmış." Sonra bana baktı. "Anıların rüyaları etkilediğini biliyorsundur heralde?"

Bu sefer ne ben karşı çıkabildim ne de Ed. Mia konuşmaya devam etti.

"Her neyse. Yine de kabul ediyorum: Ön yargım mevcut değil. Ama senden hala şüpheleniyorum."

Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. İlk defa Mia'nın haklı olabileceğini düşünüyordum. Bu düşüncelerden sıyrılmak için Mia'dan onun buraya nasıl geldiğini anlatmasını istedim. Baştan istemedi ama sonradan anlatmaya başladı.

"Ed gibi yurtta büyümedim. Çok küçükken, neredeyse 7 aylıkken Cristopher diye biri evlatlık edinmiş beni. Annem doğum sırasında, babam ise ben daha doğmadan ölmüş. Nedenini bilmiyorum. Her neyse beni Cristopher büyüttü. Bana baba gibi davrandı. Onu gerçekten seviyordum. 4 yaşında elime küçük bir kılıç tutuşturdu. Kör bir kılıç. Onu kullanmayı öğretti. Ok atmayı. Mızrak kullanmayı. Kehaneti anlattı bana. Gizli tutmam gerektiğini söyledi. Beraberce yaşadık. Mutluyduk. Bir gün beni telaşla uyandırdı. Dışarıdan çığlık sesleri geliyordu. Kıyıdaki kayıklardan birine binip gitmem gerektiğini söyledi. Köyümüzde denizcilik yapılırdı. 5 yaşından büyük herkes bilirdi kayık kullanmasını. Bana da Cristopher öğretti zaten. Her neyse. Benden kayığa binip uzaklaşmam gerektiğini, dümdüz gidip karayı bulunca kıyıyı takip etmemi ve dört tane kulübenin olduğu kıyıda inmemi söyledi. Elime bir çanta ve kılıç tutuşturdu. Hızlı olmamı istedi. Evden çabucak çıktım. Çıktığımda siyah dumanlardan oluşan bir insan silüeti vardı. O sırada dumanların içinde senin yüzünü gördüm. Ama Cristopher bana hızlı olmam gerektiğini hatırlatınca zaman kaybetmeden kıyıya gittim. Kendime ait kayığım vardı. Ona binip uzaklaştım. Bir hafta boyunca denizde kaldım. Yavaş gidiyordum. Kürekleri çevirmekten yorulmuştum. Bir haftanın sonunda kıyıya ulaştım. Kıyıyı takip edip burayı buldum. Neredeyse 8 ay yalnız yaşadım. Ama kulübelerde gerekli şeyler vardı. Şimdi de yaptığımız gibi avlanarak hayatta kaldım. Neredeyse her gün sinirden ağlıyordum. Zaten sonra Ed geldi. Ve 2 gün önce de sen geldin. Dumanların arasında gördüğüm kişi."

Herkes susuyordu. Üçümüz de sessizce oturduk. Sonra Mia kalkıp gitti. Sonra Ed bana baktı.

"Ne düşünüyorsun?"

"İlk defa haklı olabileceğini." deyip masadan kalktım.

KARANLIK: UYANIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin