Bölüm 35: Sorular Çözülüyor

259 40 0
                                    

Tekrar eski halime döndüğümde Serox sendeliyordu. Etrafında yine dumanlar çıkmıştı ama bu sefer onu boğuyolardı. Onların arasında iyice kayboldu. Kaybolduğu yerde simsiyah bir leke kalmıştı. Ben ise sırtımdaki alevden kanatları söndürmüştüm. Tekrar kullanabilir miydim bilmiyordum.

Her şey bitmişti. Güneş neredeyse tamamen batmıştı. Her yer darma dağandı. Toz toprak, her şey dağılmıştı. Çoğu yerde minik alevler vardı. Tüm karlar erimişti. Ve kulübeler...

Kulübeler paramparçaydı.

Mia ile Ed'in yanına gittim. Mia koşarak gelip sarıldı. Ağlıyordu. Kollarını çekince gözündeki yaşları sildim.

"Her şey bitti, canım. Geçti."

Sonra Ed'e döndüm. Gözleri şişmişti. Hafifçe ağzını açtı. Konuşamıyordu. Ağzından sadece tek bir kelime çıktı.

"Veronica."

Yanına gidip sarıldım. Gözlerimden yaşlar akıyordu. Kollarımı çekip ona baktım.

"Biiliyorum, dostum. Biliyorum."

Ağlayarak başını omzuma koydu. Mia da yanıma geldi. O da başını öbür omzuma koydu.

Uzun bir süre öyle durduk. Sonra Ed kulübelere baktı.

"Peki ya şimdi?"

Tam konuşacaktım ki bir şey unuttuğumu fark ettim.

"Siz konuşun. Ben birazdan dönerim."

"Nereye?" dedi Mia arkamdan.

"Görmem gereken biri var."

Ardından kendimi tamamen alevlere bıraktım.

Tam beklediğim yere, Antonie'nin yanına geldim. Ancak daha farklıydı. Öncekinden daha silik gözüküyordu.

"Antonie?"

Bana döndü. Yüzüne huzur dolu bir gülümseme yerleşti.

"Ah, Nate. Evlat. Seninle gurur duyuyorum. Az önce yaptıkların, inanılmazdı. Ve ondan öncesinde de."

"Neden bu kadar siliksin?"

"Ben görevimi tamamladım, evlat. Serox'u yendim, seni buldum, ve sen de onu yendin. Hikayenin devamı senin."

"Ya kehanet?"

Derince iç çekti.

"İlk dizeyi zaten biliyordun. Gelelim ikinci dizeye. 'Zıtlar bir olduğunda bir söz verilecek.' Zıtlar. Yani sen ile Mia. Ateş ve su. Aranızdaki aşk başladığı güm bir söz verdiniz. Birinin bir sıkıntısı olduğunda bundan herkesin haberi olacaktı. Bunu başardınız ve böylece aranızdaki ilişki güçlenmiş oldu. Gelelim en önemli dizeye ama ondan önce 4. dizeyi açıklayım. 'Açığa çıkan sırlar sözlerin anlamını bütünleyecek.' Ben sana sırrımı söyledim. Eskiden dört arkadaş olduğumuzu vs. böylece ilk dizeyi öğrenmiştik. Ve sen Mia'ya onu sevdiğini açıkladın. Bundan yola çıkarak ikinci dizeyi az önce açığa kavuşturduk. Ve şimdi sıra 3. dizede. 'Geçmişin izlerinin ihaneti sürerken kader anı gelicek.' Bunun için de bir sır daha lazım. Serox'un senden sakladığı bir sır. Ve hatta onun bile bilmediği bir sır."

"Ne? Ne o sır?"

Bir anda cevabı bildiğimi fark ettim. Seroz sürekli beni kendi tarafına çekmeye çalışıyordu. Tek derdi bendim. Onun tek amacı bendim. Bugün düelloyu teklif ettiğimde hemen kabul etmişti. Ama hala kafamda bir soru vardı. Belki de gelmiş geçmiş en mantıklı soruydu bu.

Neden?

Antonie konuşmaya devam etti.

"Geçmişin izinin ihanetinin ilkinin sen olduğun sırrı. Serox'tan bir kaç numara kaptığını söylemiştim. Ama sen ondan bambaşka bir güç daha kaptın. Bir soru: senden başka hiç kimse yok olabiliyor muydu? Mesela Mia, suya dönüşüp yok olabiliyor muydu?"

"Hayır."

"Ama Serox yapabiliyordu. Sen ondan o yeteneğini çaldın. Ve onu ona karşı kullandın. Kendi gücü ona ihanet etti."

Aklıma Serox'un bağırışları geldi. Durmadan imkansız olduğunu söyleyip duruyordu. Demek bahsettiği oydu. Ama geriye tek bir soru daha kalmıştı.

"Ya kader anı?"

Bu sefer daha da derince iç çekti.

"Bak, Nate. Kehanetler hep önemli şeyleri anlatır. Yoksa bu kehanetin gelmesi saçmalık olurdu. Daha önce de yaşanmış bir olayın tekrarlanması neden kehanete konu olsun ki? Ama bu olay farklıydı. Kader anı dediği şey kıyamet. Bu ne demek biliyor musun?"

"Hayır. Ne demek?"

"Sizler Dünya'ya gelmiş son kahramanlarsınız. Kehanet son kahramanları anlatıyordu. Bundan sonrakiler başarısız olacak, Nate. Ama bana bir söz ver."

"Nedir o?"

"Çaba göstereceğine. Her ne olursa olsun ileride karşılaşacağın çocuğa çok iyi bak. Onu iyi eğit."

"Tamam. Söz."

İyice silikleşmeye başladı.

"Üzgünüm Nate. Sana çok daha iyi bakabilirdim. Yapamadım. Çok üzgünüm."

Gözümden bir damla yaş süzüldü.

"Sen bana verebileceğin en değerli şeyi verdin. Bana geçmişimi verdin. Sana çok şey borçluyum..." bundan sonrasını söylerken garip hissetmemle beraber inanarak söylemiştim. Her ne kadar az konuşsak da bana o kadar iyi davranıp yardımcı olmuştu ki artık tamamen o gözle bakıyordum.

"...baba."

Gözünden bir damla yaş damladı. Gülümsüyordu.

"Hoşçakal...oğlum."

Ve gitti. Tam geriye dönecektim ki arkamdan bir ses işittim.

"Kanatlar çok güzel durdu."

KARANLIK: UYANIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin