Mesaja alık alık baktım. Kim olduğunu henüz bilmiyordum ama onun beni tanıdığı belliydi. Yoksa hangi aklı başında insan birine iyimisin diye mesaj atar. Numarasını kaydedip wattsapa girdim. Profiline gördüğümde yüz şeklim bile umurumda olmadı. Başımı kaldırıp direkt bu olayın kaynağına, yani Doğaya baktım. Baktığımı anlayınca göz bebeklerini tavana dikti. Israrla çekmedim gözlerimi bende. Haberim olmadan numaramı Yağmur'a vermek nedir yaa. Başıma iyice çöpçatan kesildi.
- Ya valla kendi ısrar etti Çisemsi, beni biliyorsun.
- Zaten seni bildiğim için sana bakıyorum. Elinde olsa paketleyerek konserve açacağına sunacaksın beni!
- "Oldu o zaman. Ben bi su içeyim" yayıldığı kanepeden ayrılıp bana baka baka odadan çıktı. Çöpçatan dediğin benim gibi olur. Madem bir iş yapıyosun kimliğini belli etme. Değil mi ama?
Telefon tekrar titredi. Kaydettiğim için Yağmur olduğunu anladım.
"Evine gelmemi istemiyorsan bana cevap vereceksin"
Gözlerimi devirdim. Birde annem bana derdi kibarlık öğren diye. Hatta bana söylediği yetmezmiş gibi Yağmur'a bile türkçemi düzeltmesi için ricada bulunmuştu. O Yağmur bu Yağmur'un ta kendisiydi.
Mesajla uğraşamayacağım için direkt aradım. Çaldığı gibi de açıldı. Bu sırıtmama neden oldu.
- Ne söyleyeceksen söyle konserve açacağı, bir ton işim var.
- Arayan sensin sen söyle. Neden aradın?
- Yağmur sen ciddi misin? Saçma sapan espirini yaptıysan hiç komik değildi, sadede gel.
- "Niye sinirlisin sen" diye sordu sakince. Hangi birini söylesemki. Mert'la aramızın bozuk olmasına mı, yoksa annemden gelecek olan cezaya mı. Yada en yakın arkadaşımın benim için çöpçatanlık yapmaya kalkışmasına mı? pek becerdiği söylenemezdi.
- Önemli değildi. Niye aradın peki.
- Nasıl olduğunu merak ettim, annen eve döndü mü?
- Hayır.
- "Neden tuhaf konuşuyorsun peki, bilmediğim birşey mi var?" derin bir nefes aldım. Bilmediği çok şey vardı, bunlardan biride amaçsızca ondan uzaklaşmak zorunda kalmam. O bilmesede benimle beraber olamazdı. Belki kısacık bi zaman oldu onu tanıyalı ama çok iyi bir insan olduğunu tahmin etmek zor değildi.
- Senin bilmediğin çok şey var zaten. Benimle uğraşma artık. Hayatımda kimseyi istemiyorum ben, neden ısrar ediyorsun.
- "Bu mu? Bu kadar mı yani? Bilmediğim şeyler var kabul ediyorum ama senin peşini bırakacağımı sanmıyorum. Şimdi kapatıyorum ama birazdan tekrar arıycağım açmazsan hata yaparsın Çise" telefon suratıma kapandı. Aptal değildi, ne yapmaya çalıştığımı anlayabiliyordu ama benim anlamadığım şey neden bu kadar benimle ilgileniyordu. Zil sesini duyduğumda kimin geldiğini bilerek kapıya yürüdüm. Kapıyı açıp Furkan'a iğrenir gibi bir bakış atıp mutfağa geçtim. Ysprak sarmalar kıvamında pişmiş, Doğa da üzerinden didikliyordu. Gidip eline vurdum. Parmaklarını yalarken de iğrençti.
Muhteşem görünen sarmaları iki tabağa servis ettim. Kolalarımızıda tepsinin üzerine indirdim. Hepsini alarak odama döndüm. Odamın pek fazla büyük olduğu söylenemezdi, zaten bu halini seviyordum. Çoğunluk yeşil tonu hakimdi. Tek kişilik bir yatak ve bir duvarı komple dolduracak büyük elbise dolabım vardı. Duvarlara rastgele renkli kağıtlar ve fotoğraflarımı yapıştırmıştım. Renkliydi içimde yaşadıklarıma göre ama burayı böyle seviyordum. Henüz ölmediğimi hissettiriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiseleyen Okyanus
General FictionYAĞMUR VE ÇİSE... Onların gecelerinde kavga, sabahlarında adres sorma vardı... _ "Çok güçlü görünüyorsun ama öyle değilsin, farklısın. Bakışların farklı, hissettirdiklerin farklı, tamamen farklısın ve bu gerçek içindeki karanlığı aydınlatmamı istiyo...