Birden açılan kapıyla daldığım yerden sıyrıldım hemen, beynimi uyuşturan düşüncelerden bile o kadar uzağım. Başımı kollarımın arasından ayırıp kapıya baktım, annem elinde atıştırmalıklarla durup bana bakıyor. Kesinlikle kızının ne kadar çalışkan olduğuyla içten içe övünüyordur ama oysa ki işin bu kısmı can sıkıcıydı. Önümde bir çok not ve test kitapları olabilirdi ama benim kafam bunları anlayamayacak derecede benden bağımsızdı. Belli etmemek için onun gibi gülümsedim, yanıma yaklaşıp tepsiyi masama bıraktı. Saçlarımın arasına kondurduğu öpücükle kollarımı beline sardım. Anne kokusu her şeye bedel derler, kokusuyla iyileşmek için her şeyi yaparım ama aşk acısına çaresi yok gibi duruyor. Geri çekildiğimde annem gülüyordu. Hayırlar olsun inşallah! Gözlerimi kısıp bakmaya devam ettim, kesinlikle hoşlanmayacağım bir şey. Meyvesuyu bardağını alıp başıma diktim, o konuşmayana kadar tek kelime etmeyeceğim. Ya da ederim, merak ediyorum çünkü!
- "Sen hayırdır Melek Sultan, yoksa baban gerçek değilde yeni baban çok mu zenginmiş?" hiç değilse başıma falan vurmasını bekliyordum ama hiç birini yapmadan gülümsemeye devam etti.
- "Hala öz deden" aman ne güzel, artık rüyalarıma girer. O kadar çok seviyorum dede beyi! Elimdeki boş bardağı tepsiye uzatacağım an çatlak olduğunu farkettim. Bu dikkatsizlikle kendini yaralayacağının farkında değil mi gerçekten.
- Bu evde çatlak şeyler olmayacak demedim mi?
- "Seni ne yapalım" ağzım şaşkınlıkla aralandı. Bu bir itiraf bile değildi, aynı evin içinde çatlak bardakla aynı kefeye düşmüşüm resmen. İki saniye içerisinde yerle bir ettiği kalmamış gibi birde toprak attı üzerime, hissettim. Yüzüne bakarsam tutuklu halimden zevk alıyordu. Dudaklarımı büzüp sandalyeme yaslandım.
- "Anne?" başını dikleştirdi ama hala gülmeye devam etti. "Neden gülüyorsun"
- "Yağmur'la ilişkinize" evet birde bu konu vardı. Annem az çok tahmin etse de benden duymamıştı hala birlikte olduğumuzu.
- Hala kendim bile idrak edemedim.
- Ben ilk gördüğüm gün farkına vardım Yağmur'un. Işığı yetiyor.
- "Işık da bilirmiş" kendi kendime söylendim. Duymuş olacakki koluma vurup tepkimi toplamamı sağladı.
- Anne kim söyledi bunu sana, benden duysaydın keşke.
- "Doğa ağzından kaçırdı" taşlar yerine şimdi oturdu. Doğa'nın bir yerden patlak vereceğini zaten tahmin etmiştim. En azından yapamayacağımı yaptı, anneme nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.
- Kızdın mı peki?
- "Kızdığımı söylersem bırakacak mısın peki" düşüncesi bile korkunç. Yağmur'u bırakmak mı? İmkansız geliyor ama söz konusu annem. Acı çekerim, çok canım yanar ama bu hayatta ki değer verdiğim biri annem. İstemese tatsızlık çıkarmam, Yağmur'da beni zor durumda bırakmaz biliyorum. Annem üzülmesin diye bunca sene katlanmadım mı zaten? Yine katlanırım.
- "Bırakırım" bu kez de annen benimle aynı ifadeye büründü. Yağmur'u sevdiğimi biliyordu, bildiği için ihtimal vermedi ama onun için her şeyi göze alırdım ben. Babamın emaneti o bana, kendisi emanet etmese de yaşasaydı öyle olsun isterdi.
- Bırakma kuzum. Aşkın seni mutlu etmesine izin ver, Yağmur yaralarını saracak biri.
- Ya daha çok yara almamı sağlarsa?
- Aşk acı çekmektir bir yandan ama acıyı bile sevdirir, bunu unutma.
- "İçimde bir his var anne, bir şey olacak" gözlerim dolmaya başladığında kalkıp anneme sarıldım. Bu kadar sakinlik bana fazla değildi ama kötü bir olayın habercisi gibi geliyor bana. Sanki kalan son zerrem de bu engelde kaybolacak gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiseleyen Okyanus
General FictionYAĞMUR VE ÇİSE... Onların gecelerinde kavga, sabahlarında adres sorma vardı... _ "Çok güçlü görünüyorsun ama öyle değilsin, farklısın. Bakışların farklı, hissettirdiklerin farklı, tamamen farklısın ve bu gerçek içindeki karanlığı aydınlatmamı istiyo...