16. Geçmişin Korkusu

10 1 1
                                    

- Ya yeter! Allah yedi kez belamı versin ki yapamıyorum, istediğin gibi olmuyor işte. Ben ne bileyim 'tiz' ne?

- "Dikkatini vermiyorsun çünkü. Uykunu alıp gel diyorum sabahtan beri karşımda gözlerin kayıyor" gözlerimi devirip kendimi yere atıp sırt üstü uzandım. Tahmin ederseniz ki Yağmur'la beraber mezuniyette şarkı söylemek için anlaşmıştık en son, hatta yanımızda Görkem Hoca'da vardı. Bugün ise derslere girmek yerine müzik odasına geçmiştik.

- "Karşında feleğim şaştı" güya sadece söyleyeceğimiz şarkının provasını yapacaktık ama değil şarkıyı nakaratını bile bir kez söylemedik. Hatta ben hala şarkının ne olduğunu bile bilmiyorum, sevgilimin beyni saolsun. Beni ses egzersizleriyle oyalayıp duruyor.

- 10 dakika içinde üçtür kendini yere atıyosun, kalk hadi daha sesini bile oturtamadık.

- Sen şöyle yap böyle yap derken öğrenemiyorum ki. Benimkisi doğuştan bir yetenek.

- Bak ne güzel söylüyorsun, o yeteneğini işlemen lazım. Nerde duracaksın, nerde tiz yapacaksın bunları bilmen lazım.

- "Ah! Hala tiz diyor" avucumun içini anlıma yaslayıp sinirden güldüm. O kadar inatçı bir öğreticiliği vardı ki, ilerde öğretmen olmayacak olmasına sevindim. Ellerimi çırpıp kendi kendime sırıtırken bana anlamsız bakışlar atmakla meşguldü.

- Sahnede sana lazım olacak olan bunlar, o kadar insanın karşısında dilin tutulursa şuan ki derslerimizi mumla ararsın.

- "Sahnede Pavoritti'ye bağlayacak değiliz ya! Sen seçtiğin şarkıyı söyle ben günü geldiğinde çalışırım" sınav esnasında çektiğimiz kopyalarla ders çalışmak gibi rahatlıkla söyleyince gözlerini devirip ayağını sallamaya başladı. Hiç yumuşamıyordu, böyle de yakışıklı ama bana fazla geliyor. Sabır dileye dileye yanıma gelip oturdu, bende aynı onun gibi oturmak için uzandığım yerden kalktım. Bugün içimde tarifi olmayan bir neşe vardı sanki, içime sığmıyor bir türlü. İç organlarımın koro şeklindeki müziğine herkes katılsın diye bir çaba içindeydim ve Yağmur'u en çok kızdıran da buydu. O sinirlenirken benim gülmem onu daha da kızdırıyordu. Sami Hoca'nın geldiğini görünce Yağmur gibi oturma çabalarıma son verip ayağa kalktım, o ise istifini bozmadan hala oturuyordu. Bir kalk be oğlum, okulun müdürüyle dostane ilişkiniz var diye kaale almamazlık olmaz. Annem burda olsaydı şayet, böyle düşündüğüm için alnımdan öperdi. Bu umursamaz halleriyle karizmatik ve yakışıklı olabilirdi ama bir o kadar da insanı çileden çıkaracak cinstendi.

- "Nasıl gidiyor çalışmalar" dibimize kadar gelen Sami Hoca'ya hemen cevap verdim. Bugün üzerimde nasıl bir rahatlık varsa artık, bir türlü çenemi tutamıyordum.

- Dilberay'ı Anna Maria'ya çevirmeye çalışmasa gayet iyi gidebiliriz bence.

- "O tavukları pişirmek için bu kadar uğraşmasan şarkıya başlayabilirdik şuan" susup oturmaya devam etseydi bir taraflarına bir şey olurdu sanki. Yerden destek alıp ayağa kalktı, yanımdaki yerini alıp bana üsten bakmaya başladı.

- "Seviyesi nasıl bu belanın" haspam. Sami Hoca'nın bugüne kadar şarkı dinlemesinden bile şüpheliydim ama şuan benim seviyemi sorguluyor.

- "Yıldız Tilbe'nin vazgeçtim dedikten sonra kahretsin yapamıyorum dediği kısımdayız" gözlerimi kısarak Yağmur'u süzdüm. O nasıl bir laf sokmaktır arkadaş! Bu laftan sonra birde benimle müzik yapmaya devam edecek, hâlbuki öldüm. İşin garibi bana laf sokmasına rağmen gülümseyerek cilve yapmaktan kendimi alıkoyamıyorum.

- Bir kez söz dinlediğinde nasıl olabileceğini düşünüyorum, kimse senden doğaüstü yetenekler beklemiyor.

- Aradığı aşkı bulamayınca Emmioğluna şarkı yazan Ferdi Tayfur gibi uyanmadığınız için anlamıyorsunuz beni hocam.

Çiseleyen OkyanusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin