Güneşin parlaklığı ilk defa Ali'nin içini ısıtmaya yardımcı oluyordu. Çok zaman önce, hep bir acının kıyılarına ayak basmış bir genç olarak, gönlü ilk defa hem bu kadar ferah hem de sıcaktı.
Burnuna gül kokuları geliyordu sanki. Kış olmasına rağmen sanki her yer bahar bahçeydi Ali için. Öyle bir mutluluk, öyle bir gönül şenliğiydi.
Ali, oturduğu masada, önündeki büyük tuvale kafasında oluşan o görüntüyü çiziyordu. Şuan yaptığı arka planıydı, ince işine daha sonra girecekti.
Fırçasına boyayı almak için sol tarafındaki palete döndü ve o sıra gözleri Gül'ü buldu. Kendisi gibi gülümseyerek önündeki tuvale bir şeyler çiziyordu. Ali onun sadece sağ profilini görebiliyordu.
Fırçası boyalardaydı ama gözü Gül'e bakıyordu. Bu yüzden alması gereken boyayı bile diğerlerine karıştırmıştı.
Gözleri omuzlarını bir karış geçen hafif kıvırcık saçlarına, oradan küçük ama yuvarlak çenesine, ardındın da yine küçük ama kalın dudaklarına ve ucu tombul, hafif kalkık burnunda gezindi. Hem küçük bir kız çocuğu gibiydi hem de olgun bir kadın.
Özellikle gözleri, Ali için en güzeliydi.
"Gözleri," dedi ve iç geçirdi Ali. Gözlerini kırpmadan onun büyük gözlerine ve kıvrımlı simsiyah kirpiklerine baktı.
İstese ömür boyu onu bu şekilde izlerdi ama...
Gözlerini zor bela Gül'den çekip palete kaydırınca kendine kızmadan edememişti. Bütün boyaları karıştırmıştı. Kendine ettiği ufak küfürler ile birlikte paleti temizleyip tekrar boyaları yerleştirmiş ve resim yapmaya devam etmişti.
Uzunca bir süre kendini çizime odaklamış ve kulağına taktığı kulaklıklarla herkese sağır olmuştu. Biraz geri çekildi ve yaptığı resme daha iyi baktı.
Arka planı siyah, lacivert ve mor yoğunluğu olan bir tuvalin hemen ortasında, cam fanusun içinde rengi pembe olan bir gül duruyordu. Gülün etrafına saçılan ışıktan, onun ne kadar güzel olduğu daha aşikardı. Arka plana kondurulan beyaz lekeler ise yıldız gibi duruyor, tuvali daha görkemli gösteriyordu.
Ali memnuniyetle gülümseyip ufak eksiklerini de tamamlamak için fırçasına uzanacakken sol kulağındaki kulaklık çıktı. İrkilip kafasını çevirince dondu kaldı.
Gül, Ali'nin yanına gelmişti ve ona doğru eğilip kulaklığın tekini kendine takmıştı. Gözleri hayranlıkla Ali'nin çizdiği tuvaldeydi.
"Vay canına!" dedi koca koca gözleriyle. Kulaklık hala kulağındaydı ve müzik devam ediyordu.
Ali gayretle yutkundu ve gözlerini şaşkın şaşkın kırpıp durdu. Tıpkı Gül'e benzeyen kıvırcık saçlarının bir kısmı kaşlarından gözlerine doğru inmişti ve her göz kırpışında hareketlenip gözlerine batıyorlardı. Elleri buz tutu bir anda çünkü şuan kokusunu alabiliyordu. Hatta saçları neredeyse yüzüne kapanacaktı.
Gül hala hayranlıkla tuvali incelerken heyecanla konuştu. "Furkan, bu mükemmel! Gerçekten şu yeteneğine her seferinde hayran oluyorum!"
Ali uzun süredir tuttuğunu soluğunu usul usul bıraktı ve gözlerini kapatıp kendine zaman tanıdı. İsmini ona Ali diyerek söylemişti çünkü Ali ismini sayılı kişiler kullanıyordu. Zaten kimliğinde bile Ali ismi yazmıyordu. Gözlerini kırpıştırmaya devam etti.
"Hayranım, dedi. Yeteneğine hayranım, dedi." diyerek kendi kendine sayıklayıp durdu. Müzik devam ediyordu ve hala Gül'e bir cevap vermemişti.
Boğazını temizledi ve kısıkça konuştu. "Teşekkür ederim, beğenmene sevindim."
Gül'ün gözleri bu sefer Ali'ye döndü ve şaşkın şaşkın baktı ona. "Beğenmek ne kelime bayıldım!" dedi heyecanla.
Ali'nin tebessümü kocaman oldu ve doya doya baktı yüzüne. Yakınlardı ve bu yakınlık Ali'nin kalbi için hiç iyi değildi. Üstelik şarkı hala devam ediyorken.
"Sen de çok güzel çizmişsindir, eminim." dedi Ali gülümsemesini silmeyerek. Gül'ün gözleri da bir parladı ben birazcık utanarak yanaklarını pembeleşmesini sağladı.
Kim ona iltifat etse hep böyle olurdu. Bembeyaz teninde pembe lekeler yerleşirdi.
"Seninki kadar değil inan ki." dedi hala utangaç bir tavırla.
Ali'nin gözlerinden şefkat akıyor, sevgi görülüyordu. Öyle güzel bakıyordu ki, sanki o bu şekilde baktıkça Gül daha da güzelleşiyordu.
"İnanayım o halde." dedi Ali.
Gül gülümseyerek kulağındaki kulaklığı çıkardı ve mahcup bir şekilde Ali'ye uzattı.
"Ben bu şekilde aldım kulaklığını ama kusura bakma lütfen. Şarkıyı çok severim de." dedi.
Ali, parmaklarını ona değdirmek ister gibi kulaklığını alırken kafasını sağa sola salladı.
"Hiç problem değil." dedi.
"Peki, görüşürüz o halde."
"Görüşürüz, Gül." dedi ve mahzun bakışlarıyla onun yerine geçmesini bekledi.
Kulaklığı kulağına yerleştirip kendini tuvalin arkasına sakladı kocaman gülümseyerek ellerini yüzüne kapattı. Sevinç kahkahaları atmamak için kendini çok zor tutuyordu. Şuan sanki mevsim yerini yaza bırakmış, her taraf meyve veren ağaçlarla donatılmıştı. Gül ona bakıp, güzel sözler söylerken, dünya daha bir güzelleşmişti. Ali uzunca bir müddet kulağında Gül'ün en sevdiği şarkıyla birlikte sırıtmış ve ara ara elini kalbine götürüp yavaşlaması için yalvarmıştı.
Gül'ü bu denli sevmek, Ali için hiç şüphesiz dünyanın en güzel şeyiydi.
....
çok hojsunuz
Ali'nin çizdiği tablo:
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.