Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ali Kurtuluş
Düşüncelerimin bile acıdığı dönemlerim olmuştu. O kadar başım ağrıyordu ki, elimi yumruk yapıp kafama vursam bile geçmiyordu o ağrı. Tükendiğim, yorulduğum ve çokça tökezlediğim zamanlarda, beni hep iyi eden biri vardı. Gül. Güzel çiçeğim. Ağlasam vardı, gülsem vardı, öfkelensem vardı. Yanımda değildi ama kalbimdeydi. Ama artık sadece kalbimde değil, ruhumdaydı. Neredeyse benimdi.
Şimdi elimde ona yazdığım ama onun haberi olmayan kağıtlarla öylece oturuyordum. Mutluydum ama uzun zamandır bu duyguyu yaşamadığım için bocalıyordum. Yüzümde tebessüm, kalbimde heyecan ve güzel bir ağrıyla yazdıklarımı okuyordum. O kadar çok seviyordum ki, ağlaya ağlaya yazıyordum onları. Kağıdın buruş buruş olmasından da belliydi zaten. Tebessümüm silinmeden diğer bir kağıda geçtim.
Acımın en çetrefilli ismiydin Acım sendi, soluğum ise sende Yok oldum, sonra seni gördüm Tekrar var oldum Var olmak hiç bu kadar anlamlı gelmemişti Ya da yok olmak bu kadar çaresiz
En sonunda hepsini okumayı bitirdiğimde derin bir nefes aldım ve bütün kağıtları tek elimde toplayarak ayağa kalktım. Yapacak son bir şeyim kalmıştı. Ceketimi giydim ve Gül'e dışarı çıkması için bir mesaj attıktan sonra evden çıktım. Hava bugün ne kapalı ne açıktı ama her türlü insanı üşütüyordu. Ceketime daha sıkı sarınarak adımlarımı hızlandırdım.
Yaklaşık 10 dakika sonra Gül'ün evine yaklaştım ve onu kapının önünde görünce anında bir gülücük sardı dudaklarımı. İstemsizce heyecanlandım ve ondan gözlerimi ayırmadan yanına doğru ilerledim. Adım seslerini duyunca kıvırcık uzun saçlarını savuracak şekilde başını bana çevirdi. Güzel gözleri gözlerime rastlayınca tüylerim diken diken oldu. Onu bu kadar sevmek akıl işi miydi? Hiç sanmıyordum.
"Selam." Dedi gülümseyerek. Soğuktan yanakları ve burnu kızarmıştı. Ellerini krem renkli şişme montunun cebine koymuştu ve sanırım üşüdüğü için yerinde kıpırdanıp duruyordu. Kaşlarımı çattım istemsizce. "Çok mu üşüyorsun?" diye sordum. Başını aşağı yukarı salladı ve soğuktan kurumuş dudaklarını ıslattı. "Hava baya soğuk bugün." Dedi.
Ona elimi uzattım ve "Hadi seni bir yere götüreceğim. Daha fazla üşümeden gidip gelelim." Dedim. Gülüşünden baharları toplarken artık dişlerini de görüyordum. Ben onun dudaklarından gözlerimi ayırmazken küçük elini avucuma bıraktı ve yürümeye başladı. Ellerinin buz gibi olduğunu fark edince hemen elini sıcak cebime koydum ve sımsıkı tuttum. Ufakça kıkırtısını duymuştum. Dışarıdan bu kadar sevimli duran bir yüzü yoktu bu yüzden herkes soğuk biri olduğunu düşünüyordu. Oysa ben onunla ilk kez konuştuğumda bile ne denli zarif ve hoş olduğunu hissetmiştim. Ondandı zaten ona geri dönülmez şekilde tutulmam.
"Nereye gidiyoruz?" dedi yürümeye devam ederken. "Gidince görürsün." Dedim ona bakıp gülümserken. Gözlerini devirdi ama başka bir şey söylemedi. Onun bu haline güldüm ve elini daha sıkı tuttum.