-10

1.2K 105 45
                                    

Bu bölümü yazarken Erkin Koray - Şaşkın dinliyorum.

Doyoung eve geri döndüğünde onu bir yer yatağı, ufak bir kumaş dolap ve fazlası ile heyecanlı bir Jaehyun bekliyordu. Daha adımını eve atar atmaz evin sakinleri - yani Jaehyun ve Johnny - başına üşüşmüş, birisi çantasını alırken diğeri de elindeki poşeti yüklenmişti. Oraya koşuşturma, buraya koşuşturma, sorulan "nasılsın?" ve "vizelerin nasıldı?" soruları ve bilinçsizce verdiği cevaplar... Her şey bir göz kırpması çabukluğunda olmuş ve Doyoung'un başını döndürmüştü. Kesinlikle bu denli bir ilgiyi beklememişti.

Çokça kez ona yataklık etmiş olan kanepeye oturduğunda bütün enerjisinin vücudundan çekildiğini hissedebiliyordu. Jaehyun mutfakta bir süreliğine kaybolurken Johnny yanına oturmuş, yine de aralarında üç karış kadar boşluk bırakmıştı.

"Yoruldun sanki?"

Kaşlarını kaldırdı. Hafif bir baş ağrısı yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyordu. Yine de gülümsemekten geri durmadı.

"Jaehyun, nasıl desem..."

Elini düşünür gibi çenesine attı. Johnny'nin beklentili bakışlarını görmese de hissedebiliyordu.

"Çok enerjik bir labrador gibi."

Başını salladı genç adam Doyoung'a hak verir gibi.

"Canını mı sıkıyor?" diye sordu.

"Hayır." diye cevapladı Doyoung.

"Biraz şirin aslında. En azından şimdi pasif agresif davranmıyor."

Jaehyun, isminin geçtiğini duymuş gibi mutfaktan çıkageldi. Elindeki tepside dumanı tüten üç kupa vardı. Birinin üzerinde şeftali, diğerinin de ayçiçeği vardı bu kupaların. Jaehyun ve Johnny'nin kupalarıydı bunlar. Johnny bir keresinde Doyoung'a, bu eve taşındıkları zaman aldıkları ilk şeylerin bu kupalar olduğunu söylemişti. Şimdi ise yanlarında onlarınkine benzeyen bir kupa daha vardı. Üzerinde tavşan olan üçüncü bir kupa daha.

Ihlamur kokusu burunlarını ve midelerini doldururken üçü birlikte sessizce oturdular. Aralarında üçer karış boşlukla Jaehyun, Doyoung ve Johnny... Aynı bu sırayla.

Birkaç dakika sonra boş kupalar ve boş zihinlerle kalakaldılar. Sözler sanki evin içinde asılı kalmıştı ve kimse onlara uzanıp almak istemiyordu. Sessizlik iyiydi diye düşünüyorlardı, sessizlik güvenliydi. Gece yatak odalarına gittikleri vakte kadar sürmüştü bu sessizlik. Sonunda Doyoung yer yatağında, Johnny ve Jaehyun da kendi yataklarında yerlerini aldıklarında da son bulmuştu.

"Güzel geceler Doyoung." diyen bir fısıltı duyuldu. Çok kısık bir sesti ama Doyoung duymuştu.

"Güzel geceler Jaehyun." dedi aynı sessizlikle.

"Sana da Johnny." diye ekledi. Yüzüne bir gülücük kondu. Göğsüne bir hafiflik, gözlerine bir ağırlık çöktüğünde ise uyudu. Cidden güzel bir gece olmuştu.

O gecenin sabahına mutfaktan gelen gülüşmeler ve hafif bir müzik sesi eşlik ediyordu. Gözlerini açtığında ilk gördüğü şey boş olan çift kişilik yataktı. Toplanmış bir yatak.

Bu, fazlası ile garipti.

Yer yatağından kalkıp gerindi. Gözlerini ovuştura ovuştura, ayaklarını sürüye sürüye mutfağa girdiğinde kahvaltı hazırlamaya çalışan çiftle karşılaştı. Doyoung'a soracak olursanız kahvaltı hazırlamaktan çok mutfağı birbirine katıp dans ediyorlardı. Arkada çalan şarkı ise the weeknd'den blinding lights'tı ve çıplak ayakların yaptığı şıp şıp sesleri ile aynı ritimde gidiyordu.

"Günaydın." diye mırıldandı. Uykudan yeni kalktığı için sesi buğuk çıkmıştı.

"Doyoung!" diye bağırdı Johnny. İkisi de şimdi dans etmeyi bırakmış, yüzlerinde eşit büyüklükte gülümsemeyle Doyoung'a bakıyordu.

"Gel buraya." dedi Jaehyun elinden tutarak. "Dans et bizimle."

Ve Doyoung da dans etti. Kafası hâlâ uykuyu atamasa da, hareketleri aynı yetmiş yaşındaki bir dedeninkini andırsa da dans etti. Şarkı üç kez yeniden başlamış, kahvaltı da bir saat sonra yeniden hazırlanmak üzere terk edilmişti. Yıkanmış tavşanlı kupası da ayçiçekli ve şeftalili olanla bir aynı yere asılmış, kurumayı bekliyordu.

Canım yanıyor. Sizin?

enigmatic • johnjaedoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin