-6

920 92 74
                                    

Jaehyun'un dili, bir çorap gibiydi ve sonunda söküldüğünde olaylar iyice çirkinleşmişti. 

Doyoung'un kovulmasının üzerinden bir hafta kadar geçmişti. O gece eve geldiklerinde Jaehyun bir şey sormamış, Doyoung'un kendi başına yataklarında uyumasına izin vermişti. Salonda yalnız kaldıklarında Johnny'nin ''Orospu çocuğunun sevgilisi varmış.'' dediğini hatırlıyordu ama bu, pek de umrunda değildi. Doyoung'un  kiminle görüştüğü hiç umrunda olmamıştı.

O günden sonra devam eden günlerde öncelerde göze batmayan Doyoung, sürekli randevularında ikisine eşlik eder olmuştu. Johnny, bunu Doyoung'u iyi hissettirmek için yaptığını ve rahatsız oluyorsa Doyoung'u randevularına getirmeyi bırakacağını söylemişti. Aslında Jaehyun evet demek istemişti, aramıza üçüncü bir kişiyi zorlamayı bırakmalısın. Bu cümleler her ne kadar dilinin ucuna kadar gelse de hiçbir zaman söylenmemişti. Belki Doyoung'a  acıdığındandı sessiz kalması ama içinden bir ses Jaehyun'a bunun daha çok Doyoung'un her güldüğünde gözlerinde oluşan parıltılardan kaynaklandığını söylüyordu.

Belki de en başında Doyoung'un evlerinde kalmasına izin vermemeliydi Jaehyun, önünde hazır olan masaya bakarken tam da öyle hissetmişti. Doyoung tarafından hazırlanmış yemekler, kadehlere konmuş ucuz şarap ve birkaç saat önce toplandığı solmalarından belli olan, yine de ölmesinler diye bir umut sürahinin içine sıkıştırılmış ayçiçekleri alay eder gibi bakıyordu Jaehyun'a. Arkaplanda Doyoung, son zamanlarda randevularını bölerek onları rahatsız ettiği ve henüz iş bulamadığı için üzgün olduğundan bahsediyor, onlar için bir şeyler yapmak istediğini söylüyordu. Yüzünde yine o kibar gülümseme, sesinde sinir bozucu o sakinlik vardı. 

''Mum da almak istemiştim ama yemekleri hazırlarken zaman kalmadı, o yüzden alt kattaki yaşlı hanımdan çiçek istedim.''

Kes sesini.

''Bana balkonda yetiştirdiği ayçiçeklerinden verdi. Ayrıca size de selam söylememi istedi.''

Kes sesini.

''Bir şey yoksa şimdi çıkıyorum. Müsait olursanız eve geleceğim zamanı bildirirsiniz. Olmazsanız da ben başımın çaresine baka-''

''Kes sesini.''

Evlerinin ufak salonundaki sessizlik, Jaehyun'a düşüncelerini ağzından kaçırdığını fark ettirmeye yetmişti. Johnny karşısında oturduğu sandalyede donmuş kalmış, Doyoung'un ise gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Sökülen ip çekilmiş, ortada bir şey kalmayıncaya kadar da çekilmeye mahkum bırakılmıştı.

''Bana kendim hakkında kötü hissettirmeye mi çalışıyorsun?'' diye sordu. Dili keskin, sözleri zehirliydi.

''A-anlamadım?''

Sinirli bir nefes verdi Jaehyun. Karşısındaki gencin kafasının karıştığını sadece bakışlarından bile anlayabilmişti ve bu, sinirini daha da körüklüyordu.

''Bize yemek hazırlamanı istemedik ama yapıyorsun. Senden çalışmanı istemedik ama sürekli part-time iş buluyorsun. Yanımızda bıçak üzerinde yürüyorsun ama bir şekilde hayatımızın her köşesine girmeyi başarıyorsun.''

''Jaehyun,''

''Sus sen de.'' diye bağırdı kendisini bölen sevgilisine. ''Kendimi bu şekilde kötü hissetmekten bıktım usandım artık. İkinizin arasında ne var hemen bilmek istiyorum.''

''Ne saçmalıyorsun sen Jaehyun? Yeter artık.''

Her ne kadar yüzünde kızgın bir ifade olsa da bunları derken bağırmıyordu Johnny. Sesinin tonunda bir yükselme bile olmamıştı. Tek fark, şimdi oturmuyor oluşuydu. Eğer bir şeyler olursa kendini Jaehyun ve masanın yanında dikelen gencin arasına atmaya hazır gibiydi.

''Johnny,'' dedi. Sesinde bir bıkkınlık vardı. ''Doyoung'dan hoşlanıyor musun?''

Sevgilisine beklentili gözlerle baktı. Kendi yüzünün sinirden kızardığını hissedebiliyor, kalp atışlarını kulaklarında duyabiliyordu. Bu zamana kadar dayanabilmesi bile bir mucizeydi aslında. Daha önce bu konuşmayı yapmalıydılar. Çok daha önce...

Bir cevap alamadı. Johnny'nin gözlerindeki hayal kırıklığını görmemek için suçlayıcı bakışlarını Doyoung'a çevirdi.

''Sen söyle o zaman, Johnny'den hoşlanıyor musun?''

Çatlamış dudaklar birkaç kez açılıp kapandı. Jaehyun, Doyoung'un ellerinin iki yanda yumruk yaptığını görebiliyordu ve tek düşüncesi o yumruklardan birini yüzüne yiyip yemeyeceği değil, tırnaklarının avcunun içine batabileceği, bir şekilde karşısındaki çocuğun canını acıtabileceğiydi.

''Johnny'nin zaten çok sevdiği bir sevgilisi var Jaehyun.'' diye cevap verdi ölçülü bir şekilde. Hala daha yüzünde o aptal ifade vardı. Jaehyun, bunu söylememesi gerektiğini biliyordu. Sonrasında iyi hissetmeyeceğini, eşeklik yaptığını biliyordu ama kendine bir türlü hakim olamıyordu. Farklı bir tepki almak istiyordu karşısındaki gençten. Nezaket ve anlayıştan uzak, gerçek bir ifade... Belki de onun da farklı hisleri hissedebileceğine inanmak istiyordu, emin değildi.

''Bu seni daha önce durdurmadı ama.''

Şimdi, bu görülmeye değer bir görüntüydü. Doyoung'un dik duruşunun bozuluşunu, kaşlarının çatılmasını ve yüzüne canlı bir kızarıklığın yerleşmesini ağır çekimde izlemişti Jaehyun. İşte bu, diye düşünmüştü içinden, Doyoung bu şekilde daha çok insana benziyordu.

''Jaehyun!'' 

Kolunu sıkıca tutan sevgilisine baktı. Oh, şimdi o da mı sinirlenmişti?

''Yalan mı söylüyorum yani?''

Kaşlarını kaldırdı. Yüzüne alaycı bir ifade oturtmuştu tekrar Doyoung'a dönerken. 

''Kendin anlattın bana geçen hafta olanları.''

Bunun iyi hissettirmesini beklemişti. Belki de bir iki küfür, tam da suratının ortasına bir tane yumruk yemesi gerekiyordu kendine gelmesi için ama her zamanki gibi hiçbir şey beklediği gibi olmamıştı. Doyoung odalarında birkaç dakikalığına kaybolmuş, sonrasında dolu olduğu her halinden belli olan çantasıyla kapıdan çıkıp gitmişti. Johnny onu durdurmamış, peşinden gitmeye de yeltenmemişti. Sessizce masayı toplamış, Jaehyun'a bir saniye bile bakmadan kendini odalarına kilitlemişti.

Ertesi sabah Doyoung'un ayak sesleri salonda duyulmamıştı. Jaehyun derse gitmek için kalktığında kendileri için hazırlanmış bir kahvaltı bulmamıştı. Yine eskisi gibi Johnny'i yataktan kaldırmak için sürüklemiş, sonrasında da koşa koşa otobüs durağına gitmişti. Aralarında bir konuşma geçmemişti. Bir gecede Doyoung, sanki hiç var olmamış gibi kaybolmuştu. Böylesi daha iyiydi belki de. Çünkü sadece evleri değil, ilişkileri de üç kişi için fazla küçüktü.

Ummmmmm, saf angst. Ne düşünüyorsunuz?



enigmatic • johnjaedoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin