-7

960 101 32
                                    

Doyoung'un eve gelmeyi bıraktığı haftanın ilk günleri vicdan azabı Jaehyun'u hiç ziyaret etmemişti. Ufak bir pişmanlık bile duymuyordu ve bu, bir insan olarak Jaehyun'u hangi kefeye koyuyordu bilmiyordu. Hissettiği bir boşluk vardı sadece. Bu boşluğa da bir türlü bir isim bulamıyordu.

Johnny ile henüz bu konuyu konuşmamışlardı çünkü konuşsalar, tartışacaklarını biliyorlardı. Vizelerin baş gösterdiği bu dönemde tartışmaları pek akıllıca olmazdı da. Yine de Jaehyun bunu ne kadar içlerinde tutacaklarını bilmiyordu. Özellikle Doyoung'un kıyafetleri kendine ayrılmış bölmeden bir bir eksilirken konuyu bir rafa kaldırmak oldukça zordu.

Haftanın kalanı daha kolay geçmişti. Doyoung hâlâ eve gelmiyordu ama temiz kıyafetlerini yerleştiren ve Doyoung tarafından giyilmek üzere birkaç parça kıyafet alan Taeyong isimli bir genç vardı. İki günde bir evlerini ziyaret ediyor, çoğunlukla Johnny ile iki kelime edip Doyoung'un kıyafetleriyle birlikte gidiyordu. Duruma bakılırsa kalacak bir yer bulamamıştı, onun için kıyafetlerini henüz almamıştı Doyoung. Zaten dönemin ortalarında ev veya yurt bulması olanaksızdı.

"Nerede kalıyormuş?" diye sordu Jaehyun merakına yenik düştüğü bir gece. Her ne kadar gelecek cevabı merak etse de önünde duran kitaba odaklanıyormuş gibi yaptı. İlgilendiğini göstermek, kaybettiğini kabul etmek gibiydi Jaehyun için. Hoş, ortada bir savaş olduğu da yoktu ya.

Bir süre sevgilisinden bir ses çıkmadı. Cevap vermek veya sorusunu duymazdan gelmek arasında gidip geliyordu sanki. Duymazdan gelse, Jaehyun ikinciye sormayacaktı. Belki de Johnny bunu bildiği için cevap çok geçmeden gelmişti.

"Bilmiyorum Jaehyun."

Böylelikle konu tekrar kapanmıştı.

İkinci hafta geldiğinde vizeler herkesin aklını meşgul ettiğinden Jaehyun'un kimseyi düşünecek vakti kalmamıştı. Her şey normal gidiyordu. Johnny ile her şey düzelmiş sayılmasa da ikisi de birbirinin sınırlarına saygı gösteriyordu. Sabah kahvaltıları, geceleri gelen usul tıkırtılar ve yerli yersiz çıkagelen film geceleri tamamen hayatlarından kaybolmuştu. Taeyong denen genç her ne kadar rutinlerine yabancı olsa da Jaehyun bunu kendine dert edinmemişti. Bu kadarını da Doyoung'a borçlu olduğunu düşünüyordu.

Ne olduysa ikinci haftanın ortalarında olmuştu. Vizelerinin yarısını veren Jaehyun salondaki kanepeye oturmuş, izlemek için bir şeyler açmaya karar vermişti. Önüne çıkan ilk şeyi açmıştı aslında, çok düşünmemişti. Bu dizinin Doyoung'la birlikte izlemeye başladığı dizi olduğunu bölümün yarılarında fark etmişti. Garipti, diziyi beğendiğini hatırlıyordu ama Doyoung uyuyakaldıktan sonra başka bir bölüm daha açıp izlemek hiç aklına gelmemişti.

Finale bir bölüm kala yanına başka bir beden daha kıvrıldı. İkisi birlikte kanepede otururken aralarında bir konuşma bile geçmemişti. Sadece televizyon sesi dolduruyordu odayı. Sonunda o mükemmel sona yaklaştıklarında Jaehyun gerindi, ağzını açtı ve yanındaki adama dönmeden hiç söylememesi gereken o sözleri söyledi.

"Şerefsiz Doyoung, Bay Hiiragi'nin cidden ölmeyeceğine beni inandırdın."

İki saniye, iki saniyeliğine dünyanın durduğuna yemin edebilirdi. Az önce ağzında kemirdiği elini çekip, fal taşı gibi açtığı gözleri ile yan tarafına döndü. Sevgilisinin aynı şaşkınlıkla kendisine bakan gözlerini gördüğünde toz olup havaya karışma isteği duymuştu içten.

"Jaehyun," dedi Johnny. Sesi öyle yumuşaktı ki Jaehyun neredeyse az önceki utanç verici hareketini unutacaktı. Neredeyse... "neden ağlıyorsun?"

Cevabını kendisinin de bilmediği bu soru, Jaehyun'un kırılma noktası olmuştu. Bir türlü durduramadığı göz yaşları Johnny'nin tshirtünü ıslatırken sadece susmuş, sevgilisinin kendisini teselli etmesine izin vermişti. Teselliyi hak edenin kendisi olmadığını biliyordu gerçi, yine de bencil olmadan edememişti.

Üçüncü hafta, Doyoung'u gördüğü ilk haftaydı. Kütüphanedeki köşe masalardan birinde oturmuş, başını masaya koymuş öylece uyuyordu. Siyah saçları yüzünün her yanına yapışmıştı ve onu son gördüğünden daha da zayıflamış gibiydi. Aslında gözetlemek istememişti Jaehyun ama bir türlü yerinden kıpırdayamamıştı. Birbirine sıkı sıkıya kenetlenmiş kirpikler sonunda ayrıldığında kapalı gökyüzü açılmış, Jaehyun'un hissettiği boşluğa tonlarca kelebek akın etmişti.

Jaehyun o gün kaç saat boyunca Doyoung'un ders çalışmasını izlediğini bilmiyordu. Akşam olmuştu ama Doyoung bir yere gitmemişti, o yüzden Jaehyun da gitmemişti. Gece olmuştu, Doyoung hâlâ toparlanmamıştı o yüzden Jaehyun da oturduğu yerden hiç kalkmamıştı. Sabaha karşı ise Doyoung'un uyuduğu bir sıra sabah kahvesini alıp, masasına bir postitle bırakabilmişti Jaehyun. Gencin uyandığında yüzünde oluşan şaşkınlığı, sonrasında bu şaşkınlığı kocaman bir gülümsemeye dönüşmesini izledi. O an kendisinin de yüzüne bir gülücük oturduğunu fark etmemişti.

"Kahveni nasıl içtiğini bilmiyorum, o yüzden buna ilk denemem diyelim. #1"

N-ne? S-s-sonunda soft bir şeyler mi görüyoruz? *gasp* diğer bölüm de bunlara hazırlanabilirsiniz!


enigmatic • johnjaedoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin