7. Bölüm: "Göğe Zifiri Umutlar."

107 33 41
                                    

OYLARINIZI VE SATIR ARASI YORUMLARINIZI UNUTMAYINIZ LÜTFEN. 💙

Ferman Akgül | İstemem Söz Sevmeni

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ferman Akgül | İstemem Söz
Sevmeni

7. Bölüm: "Göğe Zifiri Umutlar."

                                 ❉

"Senden kaçtım, kurtulamadım. Sana döndüm, sen aynı banktaydın."

Beşer,

Yani Adem'den gelme insanoğlu.

Adem ve Havva'nın neslinin devamı olan insanlar bizlerdik. Cennette yarım kalıp dünyada devam eden yaşam, onların nesillerden bizlere kadar uzanan ve milatlar boyu süren bir döngüydü. Hepimiz Ademoğullarıydık. Ve hepimiz bu hayatta yanlışlarımız ve doğrularımızla bir savaş vermeye mecburduk.

Bu savaş sırasında bize bahşedilen en büyük temel umuttu. Daima umut. Geleceğe, güzelliğe ve hayallerimize dayanan beyaz iplikli bir umut.

Ya da bazılarımız gibi, beyaza tezatlıkla göğe zifiri umut.

Sanırım benim için doğru olan buydu. Beyaz pamuk ipliğine sarılı umutlarım yoktu ne yazık ki. Kalbimin en ücra köşesinden, göğe teslim ettiğim zifiri umutlarım vardı. Siyah bir balonun ipliğine bağlayarak göğe teslim ettiğim umutlar...

Onlar sayesinde ayaklarım yere basıyordu. Onlar sayesinde aklımı kullanıp kalbime teslim olmuyordum. O zifiri umutlar, iyi ki vardı.

İyi ki, göğe zifiri umutlardı.

Zifiri olmasının bana her hangi bir zararı yoktu. Tam aksine beyaz değildi ve beni kandırmıyordu. İnsanlar hayatın toz pembe peneceresinden göğe bakıp bembeyaz hayaller kurarken, benim göğe bakıpta kuracak beyaz hayallerim yoktu. Bir gün Kamer'in bana ait olacağı hayalini bile kurmuyordum ben. Kuramıyordum ki. Hayatta ki tek hedefim kendime, insanlara ve en önemlisi benim gibi istemediği istismara maruz bırakılan kadınlara küçükte olsa yardım elimi uzatmamdı. Şimdilik bu hayalim beni ayakta tutmak için yeterliydi.

Sadece sokak lambasının ve ay ışığının ışığıyla aydınlanan sessiz odamın içini telefonumun zil sesi bozdu. Pencerenin önünden ayrılarak yatağın üstünde ışığı yanıp sönen telefonumu elime aldım. İsim yazmıyordu. Bilmediğim bir numaraydı.

Yeşil ışığı sağa kaydırıp ahizeyi kulağıma götürürken kim olduğu sorusu beynimi kurcalıyordu.

"Efendim?"

"Merve?"

Adımı bilen bir erkekti.

"Kimsiniz?" Diye sordum, bana oldukça yabancı gelen sese.

KÜL MAHZENİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin