Gezinti

68 3 0
                                    

Kara bulutlar gökyüzünü sarıyordu, sokak lambalarının altında görülen belli belirsiz kar taneleri süzülüyordu eski kaldırım taşlarının üzerine. Kasvetli bir hava çökmüştü bu yalnız kente.
Milano kışa hazırlanırken, bir grup siyah paltolu yabancı şehrin dört tarafına dağılmıştı bile. Ceketlerine sarılmış hızlı hızlı yürüyen yerliler sanki tehlikeyi fark etmiş de bir an önce evlerine girmek istiyorlardı.
  Gotik mimarisinin kendini en iyi gösterdiği yerlerden birini seçmişti Kırmızı Soylular. İtalya... Onlar için ev kavramı hiçbir şey ifade etmese de en genç üyelerinden biri olan William her adımında büyüleniyordu. Göz bebekleri; loş ışıkların geldiği binaların pencerelerin içine, insanların sıradan yaşamına baktıkça büyüyor ve hep hayalini kurduğu şeyleri kaçırdığını hatırlıyordu.
Reece omzuyla sertçe iterek açtığı demir kapıdan içeri girdi. Karanlık, dar ve tozlu bir koridoru andıran bu ara sokak tüyleri ürpertiyordu. William'a gelmesi için bir işaret çaktı fakat küçük kardeşi sokağın diğer ucunda onları gözetleyen silüete kitlenmişti. Diğer kan emicilerin aksine korkuyordu. Henüz güçlerini kavrayamamıştı, nasıl savunma yapacağını bilmiyordu. Hissettiği şeyle birlikte gözlerine bir perde inmişçesine siyah iris geriye devrilmiş bembeyaz bir görüntü bırakmıştı ardında. Bedeni aldığı koku yüzünden kasılmıştı. Reece'e fısıldadı.
"Biri bizi izliyor."

Kardeşinin kolundan sıkıca tutup onu kapının içine doğru fırlattı. Bu kokuyu çok iyi tanıyordu. İnsanlar için uyuşturucu neyse, bu karışım da aynı anlama geliyordu vampirler için. Avcıların kullandığı türden bir karışıma benziyordu. Korktuğu söylenemezdi. Güçlülerdi, sayıca fazlaydılar. Geri çekilmekten yorulmuş ve artık düşman topluluklara karşı hazırlıklıydılar. Reece'in tek endişesi kardeşinin yeterince bilgili olmayışıydı. Kokuyu abisinden daha keskin şekilde hissedip kendini teslim etmişti. Eğitilmesi gerekiyordu zira yem olacaktı.
  Vakit kaybetmeden demir kapıyı gıcırtılar eşliğinde kapattı. Genç adam paltosunu çıkarıp eline aldı. Önden önden hızlı yürüyordu.  William sesini çıkarmadan Reece'i takip ediyordu. Ellerini duvara sürtüyordu ilerlerken. Nemden çürümüş taş duvarlar ona büyüdüğü eski şatoyu anımsatmıştı. Elini çekti. Reece geçmeleri gereken, hurda yığının arkasındaki küçük kapıyı gösterdi. İki kardeş dikkatli bir şekilde geçitten geçip arkalarında bıraktıkları deliği büyük bir metal parçasıyla kapattılar. Tavanı baskın odacıktan geçtikten sonra karşılarına çıkan avluyla ikisinin de ağzı açık kalmıştı.

  Sarmaşıkların paslanmış balkon demirlerine sarıldığı, zemindeki işlenmiş karo taşların arasından ışığa doğru yükselen otların etrafı sardığı filmlerden fırlamış bir sahneyi andırıyordu. William heyecanla eski tahta banka attı kendini. Yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirmiş, kollarını bankın iki tarafına koyup bacak bacak üstüne atmıştı. İçine dolan huzurla abisine döndü.

"Biraz burada kalalım." Karanlığa mahkum bir yaratığa göre ışıl ışıldı yüreği. Kaçmak yoktu, saklanmak yoktu. "Ben özgürüm..." dedi tepelerinde duran yıldızlı geceye bakarak. Pigmentini kaybetmiş, neredeyse beyaz denilebilecek kadar açık saçları ay ışığında parlıyordu. Kardeşinin mutluluğuna yorum yapmak istemeyecek kadar umut yoksunu olan Reece ise avluda birkaç adım attı. Rugan ayakkabılarının sesi yankılanırken kolundaki saate kaydı gözü. "Geciktiler." dedi Will'in eline düşen kar taneleri kadar nazik bir şekilde. Aniden ikisini de sıçratacak bir ses çıktı. Balkonun sarmaşıklarla kaplı kapısı büyük bir gürültüyle açılmıştı. Reece'in kafasıyla verdiği selamın ardından William oturduğu banktan kalkarak saygısını göstermek adına yerde diz çökerek liderini selamladı. Fötr şapkasının altından yıldızları aratmayan gözleri görünen bu yaşlı adam onlara içeri gelmelerini emrettikten sonra kapının ardındaki karanlığa bıraktı kendini.

Kırmızı SoylularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin