Kırmızılar

20 0 4
                                    

Kapının diğer tarafına geçtiğinde kendisine doğru gelen ışığa ilerlemeye başladı. Ateşin sıcak çıtırtıları kulaklarına doluyordu. Eski ahşap zemin her adımında çökecekmişçesine sesler çıkartıp Will'e güvensizlik veriyordu. Onun aksine Reece rahatça  yürüyüp babalarının yanında yerini almıştı bile.
  Yaşlı adam, şöminenin önündeki aşınmış berjer koltuğa oturup şapkasını cilalı zigon sehpanın üzerine bırakmıştı. William'a parmağının ucuyla gelmesini işaret etti.

Ne kadar babası da olsa aynı zamanda liderleri olan Joel'e karşı üstün bir saygı besliyordu. William da abisinin yanına geçip oturdu. "Bundan sonra ipler bizim elimizde." dedi neredeyse fısıldarmışçasına.   
   Kırışmış suratına ateşin turuncu ışıkları yansıyordu. Ellili yaşlarının sonlarındaydı, Kirsten'le kaçtıklarında aralarında en az on yaş vardı. Ah o sarı lüle lüle saçları, bembeyaz teni, yeşil gözleri... Ayrı kaldıkları her gün her gece adını sayıklamıştı. Onu bulmayı öylesine çok istiyordu ki...

"Annemi bulduktan sonra ne olacak? Burada kalabilir miyiz?" diyerek sessizliği böldü William. Reece ise derin bir nefes vererek, "Bu senin bileceğin bir iş değil Will, kapa çeneni." dedi. Joel gülümseyerek kurdukları aileye bakıyordu. "Yorulmuşsunuzdur. Sabah ışıkları çıkana kadar uyuyun." Reece babasının lafını ikiletmeden ayağa kalktı. Kendisiyle birlikte kardeşini tutup kaldırdı. Karanlığın içine yürümeden önce tereddütle aklını kurcalayan soruyu sordu. "Ya Konsey? Haberleri var mı?" Yaşlı adam gururla gülümsedi, "Her şey kontrol altında." diyerek koltuğuna biraz daha yerleşti. Sadece birkaç saat sonra ailesini yeniden bir araya toplayabilmenin sevinciyle, dalgalanan ateşe çevirdi başını.

Perdenin kenarını aralamış ilk gün ışığının görünmesini bekliyordu rutubet kokan odasında. Günün ilerleyen saatlerinde olacakları hayal ediyordu.
Dalgın dalgın dışarıyı seyreden kardeşinin yanına yaklaşıp oturduğu yatağın üzerine elindeki kıyafetleri bıraktı. Will sakince arkasını döndü. Abisinin kokusu burnuna geldiğinden ona bakmadan odaya girdiğini anlamıştı. Kafasını hafifçe çevirip kıyafetlerin üzerinde duran kahverengi, kabzasısın üzerinde baş harfi özenle kazılmış olan tabancaya baktı. "Bu ne için?"
Reece cevap vermeden kapı eşiğine kadar yürüdü. "Hazırlan, gidiyoruz."

Ağızlarına sardıkları siyah örtü yüzlerinin yarısını kaplıyordu. Kapüşonları, eldivenleri ve bileklerini saklayan botlarıyla hepsi birer suçlu gibi görünüyordu. Liderlerinin seçtiği bir grup onlarla birlikte hareket ediyordu. Will aralarından sadece Cristian'ı yakından tanıyor ve en az Reece'i sevdiği kadar seviyordu onu.
"Burası." dedi Joel kaşları çatılı bir şekilde. İçindeki öfkeyi bir dalga halinde kusmak üzereydi.
Kafasını kaldırıp baktığı binanın pencerelerinin cayır cayır yanışını hatırlıyordu. Yoldaşlarını ölürken izlemişti, çığlıklarını dinlemişti; tam bulunduğu noktadaydı. Kirsten'in kafasına dayadıkları silah gözünün önünden gitmiyordu.
Dişlerini sıktı. Onların olanı almaya gelmişlerdi ve elleri boş dönmeye niyetleri yoktu. Aralarındaki herkesin kaybı eş değerdi. Kimi çocuklarını, kimi annesini veya babasını, kimi eşini kaybetmişti bu katliamda.
Topluluğuna binayı kuşatmalarını emretti. Ardından hiçbir şey olmamış gibi aşınmış düğmeyi iterek zile bastı.

Kırmızı SoylularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin