Raena

36 0 0
                                    

Piyanodan gelen eşsiz melodiler odayı dolduran bağırışlar arasında duyulmayacak seviyeye gelmişti. Katlanılmaz sese karşı henüz yetişkinliğinin en taze çağlarında olan güzel kız ince parmaklarını tuşlardan çekti.
Babası gözcülerinden birini azarlıyordu. Uzun süredir sükunetini bozduğunu görmemişti yapılan bir hata için. Onu böylesine çileden çıkaran şeyin ne olduğunu dinlemek için kulak kesildiği sırada sesler kesildi. Marco, bıyıklarını kıvırtarak kızına yaklaştı. "Çalmaya devam et." Çenesinden hafifçe tutup kızın kafasını piyanoya çevirdi. Raena'nın kalbi deli gibi atıyor, vücudunu bir sıcaklık kaplıyordu. Gecenin karanlığında ona bir manzara sunmayan karşısındaki devasa pencereye yansımıştı odanın görüntüsü.
Gözcü kafası dik bir şekilde Marco'nun gözlerine bakmadan sorularına cevap veriyordu. "Şehre girdiklerini görüyor ve haber vermek için akşama kadar bekliyorsun öyle mi?" Kafa salladı. "Efendim ben-" Onların çatısı altında merhamet yoktu, Marco ikinci bir kez düşünmeden cebinden çıkardığı gümüş hançeri karşısındaki cılız oğlanın boynuna sapladı. Acılar içinde kıvranarak yere düşen Gözcü'nün kendi kanı içinde süründüğünü görmüştü Raena. Dehşet içinde kalıp yanlış tuşlara basmıştı, ardından çalmayı bırakıp babasının hançeri yere fırlatıp siyah saten eldivenlerini özenle çıkarışını izledi. Yutkunamıyordu bile.

Marco ellerini bir centilmen gibi arkasında birleştirip düzgün bir duruşla kızının yanına yürüdü. Raena hâla son nefesini veren adama bakıyordu. Gümüş boynunu yakmış, tüm kanına onu yavaş yavaş öldürecek bir zehir yaymıştı. Yine de bu demirimsi kan kokusu kızı çıldırtmaya yetmişti. İçindeki korku yerini açlığa bırakmıştı. Derinden gelen ve sonu olmayan bir açlığa... En son ne zaman beslenmişti? Gece yarısı, evden kaçıp av esnasında uğradığı mekanın arka sokağında boynuna yapıştığı çocuk muydu son ulaşabildiği damar? Kaç gün önceydi, beş-altı? Belki de bir hafta geçmişti üzerinden. Neden diğerleri gibi avlanmaya çıkamadığını sorguluyor her defasında da cevapsız kalıyordu. Nefes alış verişleri hızlanmıştı.
Dışarıya koşmak istiyordu, koşup ilk gördüğü kişinin üstüne atlamak, ellerine bulaşmış kanı zevkle yalayıp olduğu yere yığılmak istiyordu. Ta ki babası bu sefer de omuzlarından tutup onu piyanoya çevirene kadar...
"Odaklan, çalmaya devam et." dedi elinin tersiyle kızın yüzünü okşarken.

Kapı tıklatıldı. Marco'dan bir cevap gelmeden içeriye dalmıştı çalan kişi. Raena camdaki yansımadan gelenin annesi olduğunu görmüştü. Siyah uzun saçlarını ve ince yapılı vücudunu ondan almıştı. Annesi yumruklarını sıkmış odanın ortasında yatan Gözcü'ye bakıyordu. Fakat onu sinirlendiren şey bu değildi. "Carla... Aşkım..." dedi Marco şevkle karısına doğru. "Kırmızı Soylular!" diye çığırdı Carla. Elini tutup öpmek için dudaklarına götüren kocasına baktı. "Neden geri döndüler? Büyücü için mi!?" Gözlerindeki çaresizliği görüyordu Marco.
Odadaki yoğun kan kokusu genç kızı boğuyordu adeta. "Açım!" diye bağırdı birden. Tuşlara öyle sert basmıştı ki tüm ilgi onun üzerinde toplandı. Raena ne dönüp bittiğini ya da Kırmızı Soylular'ın kim olduğunu bilmiyordu ve şu noktada umrunda değildi. Babasının yanına gidip ayaklarına kapandı. "Lütfen... Çok güçsüzüm."

Marco ona içten içe acıyordu ama hayatta kalmayı bir şekilde öğretmesi gerekiyordu sonuçta. Pantolonunun paçalarını çekiştiren kızına baktı bir kez daha. "Ayağa kalk, rezil ediyorsun kendini." Söylediklerinin aksine Raena ağlıyor ve ağzından çıkan kelimelerden tek bir tanesi seçilebiliyordu. "Lütfen..."
Carla bir leydi gibi yetiştirdiği kızına dikmişti gözlerini. Yalvarıyordu, bir damla kan için yerlere atmıştı kendini. Açlık, düşmanların geri dönüşüne karşın kötü bir zamanlamada devreye girmişti. İpler onun elinde olsaydı bu saçmalığa anında son verirdi. Uğraşılması gereken daha büyük problemler vardı nasıl olsa. Ne yazık ki Marco kızlarının dört duvar arasında kalması konusunda kararını vermişti.

Genç kız artık dayanamayarak son çare elini yerde, ona doğru akan kana atmak üzereydi ki annesinden yediği güçlü tokatla birlikte ayağa kalktı. Ceketinin ön cebine sıkıştırdığı ipek mendili çıkartıp onun göz yaşlarını silen annesine müdahele etmedi. Hiçbir şey olmamış gibi piyanonun başındaki yerini alarak kendini müziğe teslim etti.
"Derhal her şeyi anlat. Neler olduğunu harfi harfine bilmek istiyorum." dedi Carla koltuğun köşesindeki yerini alarak. Salonun ortasında kanlar içinde yatan cılız çocuk kısa sürede unutulmuştu.

Ölü Gözcü, Marco, Carla ve Raena dışında kapının diğer ucunda casusluk yapan kişiyi ise kimse fark edememişti.

Kırmızı SoylularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin