Her penceresinden güneş alan küçük bir hücrenin içine hapsedilmişti. Duvarın kıyısında, örtülerin altında saklanıyordu. Ne zaman ki ona ihtiyaçları oluyordu, işte o zaman Kirsten'i bulunduğu çukurdan çıkarıp karanlığın hakim olduğu laboratuvara götürüyorlardı. Asiller ona "Büyücü" diye hitap edip yaptığı şeylerin bilim adı altında olduğuna inanmıyorlardı. Ölmeyi dilediği anlarda ağzına damlatılan bir-iki damla kanla hayatta kalıyordu. Ayağa bile kalkamazken oradan oraya sürüklüyordu bu caniler onu. Yıllardır bu böyleydi...
Göz altları aynı yanakları gibi çukurlaşmış, teni olduğundan daha da soluk bir hâl almıştı. Çok zayıftı. Sarı kıvırcık saçları birbirine girmişti ve kafa derisi kaşınıyordu. Elleri, parmakları kendi kanıyla kaplanmıştı. Parmak uçlarını duvara sürtmekten aşındırmış yara bere içinde bırakmıştı. Günden güne çürüyordu. Eski güzelliğinden eser yoktu.Yıllar önce yapılan iki topluluk arasındaki savaşta Kırmızı Soylular'ın neredeyse tamamını katletmişlerdi. Kirsten'i ise bir tür antlaşma olarak ellerinde tutup Kırmızı Soylular'ı uzak diyarlara sürmüşlerdi. Ailesinden o günden beri haber alamıyordu. O farkında değildi ama devirin değiştiği noktadaydılar.
Joel karısından uzak geçirdiği her an için topluluğunu daha da güçlendirmiş, gittikleri her ülkedeki en güçlü kan emicileri kendi safına çekmişti. Kirsten'in yaşıyor olmasını umuyordu. İçinde kalan tek umutla İtalya'ya dönmüştü. Oğulları intikamlarını alabilsin, anneleri için o iğrenç yaratıkların kökünü kurutsun diye...Bütün bunlar olup biterken bir kez daha "Büyücü'yü" karanlığa sürüklediler. Bu sefer öldürüleceğine emindi fakat öyle olmadı. Kolundan tutan gardiyanlardan biri onu yere fırlatıp laboratuvardan çıktı. Kapıyı bu defa kilitlememişlerdi. Koridordan gelen koşma sesleri büyük bir felaketin habercisiydi.
"Efendi Marco emretti! İğnelerden istiyor!" Kirsten ağız kenarıyla gülüp odanın ortasındaki eski tozlanmış masanın kenarından tutarak ayağa kalktı. Üzerindeki siyah elbisesi yırtıklar içindeydi. Titreyen ellerini masadaki şırıngalardan birine uzattı. Yaptığı karışım onları gün ışığından koruyordu, böylece geceye mahkum kalmıyorlardı. Fakat bulunması zor malzemeler ve vücutlarına ciddi derecede zarar veren bu ilacı sürekli kullanamıyorlardı. Kirsten merak etmişti bu aceleci tavrın nedenini.
"İki günden öte hazır olmaz." dedi adamın bahsettiği kür hakkında. Sesi dumanlıydı, konuşmayı bir yana bırak ağzını açacak hali bile yoktu.
"Acil durum! Gün ağarana dek vaktin var. Yoksa ne yapacağımızı biliyorsun..." dedi kadının uzun eteğini yukarı sıyırırken. Gitmesi gerektiğini hissediyordu. Bu gece çanlar Asiller için çalacaktı.
Kirsten adamın yüzüne tükürür tükürmez eline geçen boş şırıngayı şakağına sapladı. Ölürken sesi çıkmamıştı, bağırmaya veya kendini savunmaya vakit bulamamıştı. Üzerine yığılan adamı iğrenerek tahta zemine itti. Yıllardır bu iki gardiyanın ona yapmadığı şey kalmamıştı ki çoğunun Marco'nun emri bile olmadığına emindi. Adını bile bilmediği rezil herif yerde yatarken etrafına bakındı. Kapı açıktı, diğer gardiyan da ortalıkta görünmüyordu. Çivilenip gazete kağıtlarıyla kapatılmış pencerelere baktı. İşi bittikten sonra camı kırıp kaçabilirdi yeterli vakti olursa.
Kendini adamın üzerine attı. Boynuna yapışıp yıllardır çektiği acıya zevkle son verirken tüm bedeni canlanıyor, ondan alınmış olan gücü geri geliyordu. Dizlerinin üzerindeydi,tavana doğru kaldırdı kafasını. Ağzının kenarlarından akan kanı eliyle silip boynuna, sonra da yukarılara çekiştirdiği ince kumaşın altındaki bacaklarına bulaştırdı. İçinden gelen hırıltı ona tam zamanı olduğunu söylüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızı Soylular
VampirYirmi birinci yüzyılın korkulası yaratıkları Avrupa'nın Batı'sında yeniden ortaya çıkıyor. Kırmızı Soylular yeni yaşamlarına adapte olurken insanların yaşamına dehşet saçıyor. Aynı zamanda onları bekleyen topluluk savaşları işlerini daha da zorla...