15- konumunu at.

258 44 24
                                    

Bugün ayın kaçıydı, Taehyung ve Guleum'u ne zamandır görmüyordum, bir hafta mı? İki? Üç müydü yoksa? Bilmiyordum, yeni alınmış tekli koltukta saatlerdir otururken tek düşüncem, hiçbir şeyi bilmediğimdi.

O günden sonra hiç görmemiştim onları, sadece Seokjin'i onların peşinden yollamıştım. İyi olduklarını biliyordum, kalacak bir yer bulduklarını, söylediği gibi Ilsan'da. Babamın evinde kaldığımız gece, bana öğretmemi söylediği şeyi, kendini nasıl affettireceği hakkında olan, kendimin bile bilmediğini anlamıştım. Söylediğim şeyin enkazından kurtulamamıştım.

Ve en sonunda, her şeyden öte olarak, eski yalnızlığıma dönmüştüm. Belki daha da fazlasına, Yoongi sürekli Jungkook'laydı, benim yanıma daha az uğrar olmuştu, bu yalnızlığımın arttığını gösteriyordu, sanırım. Onu suçlayamazdım, ona kötü davranıp evimden kovmuştum, haklıydı, yerinde olsaydım ondan eksik davranmazdım, ya da fazla. Bu yüzden sadece oturuyordum, tüm gün boyunca, bu koltukta uyuya kalıyordum ve bu koltukta uyanıyordum yeniden. Ölmeyecek kadar su ve yemek yiyordum, bazen iki günün sonunda, gözlerim kararırken aklıma geliyordu yemek yemediğim. Diyordum ya, hiçbir şey düşünemez olmuştum, onları çok özlediğim dışında. Eğer böylesine ani olmasaydı, bu kadar özlem duymazdım. Zaten böyle ayrılmamış olsaydık da, onları görmeye giderdim. İşte, geçen sefer söylediğim gibi olmuştu, ailemi yeniden  yitirmiş gibiydim.

Sessizce bekliyordum, umutsuzca kapının çalmasını. Çalan yoktu, uzun zamandır bu koltukta öylece bekliyordum. Gözlerim dalıyordu, öylesine bir yere. Bu bitse bile gözlerimi çekmiyordum o noktadan. Yapacak başka bir şeyim de yoktu ya, acizce Taehyung'u bekliyordum. Yaptıklarım ve dediklerimden sonra koca bir aptallık olduğunun farkındaydım ama sarılmayı çok özlemiştim ona. Gerçekten çok fazla, aşırı, kollarım arasında bedenini hissetmeyi özlemiştim. Uyurken ki masum hallerini de. Evimde oluşlarını özlemiştim. Bomboştu ev, ben ve koca duvarlar.

Sonra, uzun saatlerin ardından telefonum çaldı, kendime sardığım kollarımı çözüp masadaki telefonu aldım. Arayan, Taehyung'ların peşine taktığım korumaydı. "Efendim, Taehyung Bey bugün bir adamla konuştu, kızıl saçlı bir adam. Adı, sanırım Jung Hoseok, bir restoranda buluştular ve yemek yediler, küçük kız yoktu." Dedi, ama duyduğum şey, tüylerimi diken diken etmişti. O adam, her şeyin başıydı. Başıma gelen, yaşadığımız her şeyin sebebi neredeyse oydu. Oturup yemek yemesi, sanki beynim donmuştu ve düşüncelerim tamamen engellenmişti. Yine de bir şey olduğunu biliyordum, sebebi olduğunu, zorunda olduğu için orada olduğunu.

"Yemek yedi mi?" Dedim, tabii ki yemek yememesinden yana değildim, merak ettiğim tamamen başka bir şey içindi. "Hayır efendim, sadece kızıl saçlı olan adam yedi." Zorunda kaldığını biliyordum işte, mecbur bırakılmıştı.

"Teşekkür ederim Jin, bugünlük yeterli." Telefonu kapatmadan önce, parasını hesabına yatırdığımı söylemiştim. O da teşekkür ettiğinde, telefonu kapatıp yeniden masaya bırakmıştım. Artık sessiz oturmama devam edebilirdim, yalnız başıma.

Tamı tamına bilmediğim epey zaman olmuştu. Yemek yemem gerekiyordu, su içmem ve hareket etmem. Dolapta yiyecek bir şey kalmamıştı, su içecek ve hareket edecek enerjim de yoktu. Yoongi'yi aramaya biraz utanıyordum, yaptıklarım ufak şeyler değildi, yüzsüzce onu arayamazdım. Bu yüzden Jungkook'u aramıştım, ağlayarak. Neden ağladığımı bilmiyordum, sadece gözlerim kendi kendine yaş üretip akıtıyordu.

Birkaç çalıştan sonra açılan telefonla konuşabilmek için derin bir nefes alıp boğazımı temizlemiştim. "Selam," dedim ama bunu yapmak bile o kadar zordu ki, "Hyung?" Sesindeki endişeyi telefonun karşısından bile duyabiliyordum. "Şey, evde yiyecek bir şey kalmamış, benim bunu yapacak gücüm yok. Eğer-" dedim ama buradan sonra hıçkırmaya başlamıştım. "Eğer zamanın varsa, gelebilir misin?" Ellerim titremeye başlamıştı, gözlerim de yanıyordu. Sadece gelmesini diliyordum Tanrı'dan.

IlungaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin