Saat 7 olmuştu ve ben yaklaşık bir saattir hazırdım. Beyaz pamuklu saten ceketimin içine beyaz bralet giymiştim ve saçlarımı toplamıştım. İnci ikili küpelerimi de takmış nude tonlarda makyajımıda yapmıştım. Kıyafetim çayır çimen olmayacaksa her yerde yemek yemeğe uygun hale gelmişti. Altına giydiğim dar kot ve nude stilettolarla. Son olarakta parfümümü boca etmek yerine iki fıs sıkmıştım ve hazırdım.
Telefonum titrediğinde ne olduğunu nerden geldiğini anlayamadığım bir mesaj vardı.
"Hazır mısın güzelim?"
"Murat ?"
"Memnun oldum Sine"
" Bu uygulama da neyin nesi ne ara telefonuma yüklendi ?" bu soruyu ona değil kendime yöneltmeliydim. Gmail alt yapısını kullanan WhatsApp gibi uygulamaydı. Telefonuma nasıl yaptıysa yüklemiş ve ordan yazıyordu. E iyi de numarasını kaydedebilir yada benimkini isteyebilirdi.
"Kapıdayım".
Bu mesajın ardından kızgın suratla kapıyı açtım. Kapıya dayanmış güneş gözlüklerini burnuna indirmiş beni baştan ayağa süzüyordu. Dudağının sol kısmını ısırmış, tam bir şey demek için ağzını aralamıştı ki geri kapadı. Bana doğru bir adım attı. Sonra aralanan dudaklarından;
"İçeri gir!" emir cümlesi duyuldu. Sonrasında ise içeri dalmıştı. Ben şaşkın gözlerle onu izlerken kekeleyerek
"Ne, noluyo ?" dememe kalmadan beni kapının arkasına sıkıştırmış dudaklarıma yapışmıştı. Elleri belimden kendine çekiyordu. Bir süre sonra karşılık vermeye başladım. Çekemiyordum kendimi ondan onun ekseninden bir santim bile kımıldayamıyordum. Dudakları boynuma indiğinde ise önce dilinin ıslaklığını daha sonra ise dişlerini hissettim. Isınmıştım. Sıcak basmıştı. Bu minik ısırık ise daha fazla ısınmama neden oldu. Ve dudağımdan kaçan minik inlemeye engel olamadım. Duyduğu inleme ile koyulaşan gözleri gözlerimi buldu. Boynumdan dudaklarıma gelen dudakları "Kusursuzsun" diyebildi. Yanılıyordu. Bir çok kusurum vardı. Hele içimdeki karanlığı bir görseydi düpe düz beni yalancılık ve sahtekarlıkla suçlardı. Çünkü kalbim kusurluydu.
***
Evden çıkabilmiştik sonunda. Evden çıkarken ise gözlüklerini gözüne takmış ve diğer eliyle elimi kavramıştı. Beyaz jilet gibi ütülü spor gömleğinin üzerine lacivert blazer ceket giymiş buz mavisi bir kot pantolon ve altına beyaz renk spor ayakkabı giymişti. Allahım bakmalara doyamıyordum. Arabaya el ele vardığımızda kapıyı açmış binmemi beklerken ben hala onu incelemeye devam ediyordum.
Bi anda ceketinin kıyısından tutmuş "ye kürküm ye demişti". Ben duyduğum bu sulu şakaya dayanamamış;
"Ahahahahaha şapşal" demiştim.
Arabaya bindiğimizde elimi tutup öpmüştü.
Ve varacağımız yere kadar el ele gitmiştik. Vitesi bile elimi bırakmadan değiştiriyordu.
Güzel yemekler yemiş bir şişe şarabı bitirmiştik. Çoğunu ben içmiştim tabi. Alkole direncim yüksekti. Daha sonrasında saat 9 buçuk olmuş ve
"Hadi gidiyoruz" demişti.
Ben daha ne olduğunu anlayamadan hesabı ödemiş kendimi arabada bulmuştum. Yine eli elimdeydi. Ve kısa bir mesafeden sonra lunaparkın önüne park etmiştik. Anlamsız bir gülümseme peyda olmuştu yüzüme.
İnip roller coasterın önüne gittim direkt. Kafasını olumsuz anlamda salladı. Dudak büktüm o ise büktüğüm dudağıma karşılık dudağının sol yanını ısırmıştı. Kamikazeyi işaret ettiğimde ise yine hayırımı almıştım. Oflayıp puflayıp çocukların bindiği uçan sandalyeyi gösterdiğimde ise kulaklarım şen kahkahasıyla dolmuştu. O ise beni sırasıyla çarpışan arabaya, gondola, atlı karıncaya ve en sonunda dönme dolaba götürmüştü. En tepede iken ise dudaklarıma yapışıp bu akşam için çok fazla sabrettiğini söylemişti. Bense başımı omzuna yaslayıp manzaranın ve yanımda ki güzel adamın kokusunun keyfini çıkarıyordum.
***
Eve vardığımızda ise "sen çık arabayı park edip geliyorum güzelim" demişti. Söz dinleyip merdivenlerden yavaş yavaş çıkmıştım. İlk iş ayakkabılarımdan ve ceketimden kurtuldum. 5 dakika bile sürmeyecek park etme işlemi 15 dakikadır bitmiyordu. Önce kahve için su ısıttım. Daha sonra camdan aşağıya baktığımda araba park halindeydi. Murat ise içinde telefonla konuşuyordu. Saat gece 12:30 du. Ama sormayacaktım. O anlatmadan ben hiç bir şey sormayacaktım. Eve geldiğinde ise kapıyı açtım. Hızlıca içeriye girdi. Siniri bozuktu sanki bir şeyler ters gitmiş olmalıydı.
" Üzgünüm can sıkıcı bir telefon görüşmesi yapmak zorunda kaldım" demişti. En azından yalan söylemiyordu. Detaya inmek isterse inerdi inmezse ben sormayacaktım.
Gelip sarıldı bana sıkıca "biraz böyle kalalım ihtiyacım var Sine". Bende ona sarılmıştım. Daha sonra "Kahve ?" diye sormuştum.
"Olur sevgilim." demişti.
Gözlerim duyduğu kelimenin anlamıyla kocaman açılmıştı. Hiç bir şey demeden kollarından sıyrılmıştım. Kahveleri yaparken arada bir gözüm Murat'a kayıyordu. Canını sıkan şey neyse biran önce kurtulsun istiyordum. Sevmemiştim kaygılı halini.
Kahveler hazır olunca terasta içmek istediğini söyledi. Hava mükemmel bir yaz gecesiydi. Yıldızlar seçiliyordu bu şehirde sanki ilk kez bu kadar parlaktı. Ben gökyüzüne bakıp kahvemi yudumlarken birden belime değen ellerini hissettim. Bel çukurum da geziyordu elleri. Öyle yumuşak ve sıcak dokunuşlardı ki istemsiz ona döndüm yüzümü. Döndüğüm anda ise yüzüme uzun uzun bakmaya başladı.
"Başımı döndürüyorsun kadın. Kusursuz güzelliğin başımı döndürüyor"
Cevap vermek yerine dudaklarını öpmeye başladım. Minik minik. Elimden kahveyi alıp kendi kahvesiyle birlikte masaya bıraktı. Beni tek hamlede kucağına aldı. Terastaki ikili koltuğa oturdu ve ben kucağındaydım. Soluksuz öpüşüyorduk. Sadece öpüşüyorduk. Tensel tek temasımız buydu. Dudaklarımı öpüyordu. Dudaklarından boynuna kaydı öpmelerim. Daha sonra adem elmasına. O kadar seksi duruyordu ki. Başını geriye atmış öpüşlerimi hissediyor ve dudaklarını kemiriyordu. Daha sonra adem elmasından kulaklarına doğru ilerleyen öpücüklerim kulak memesini dişlememle son buldu. Minik ısırma can acısından çok şehvet vermişti ona. Ve kulağına eğilip...
"Seviş benimle." dedim. O an birden kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Birden havalandığımı hissettim ve kucağında yatak odama kadar geldik. Üzerini çıkardı. Bense sadece onu izleyip dudaklarımı dişliyordum.
Benim üzerimdekiler hala duruyordu ve daha fazla neden giyinik kaldığımı sorguluyordum. Sonra yatağa yanıma uzandı. Gözlerimin içine bakarak;
" Bunu ne kadar çok istediğimi bilemezsin sevgilim. Bizim için beyaz bir dünya yaratmayı nasıl istediğimi bilemezsin..."
Sustum. Susmalıydım. Ellerimi boynuna dolayıp burnunu öptüm. Başımı göğsüne yaslayıp;
"Güzel adamsın. Sen güzel kalpli bir adamsın sevgilim..." dedim ve sarılarak uykuya daldık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİNE
Lãng mạnÖteki kadınım ben... Birinci kadının deyimiyle öteki kadın... Ötekileştirilmiş kadın. Ama aşkın ötesi berisi yok dememiş miydi? Aşka engel falan tanımak yoktu hani? Ben sinesi yanık Sine.. Bu satırlarımı 32 yaşımdan 22 yaşıma yazıyorum... Yazmalıyı...