veronika ölmek istiyor, son-

170 29 6
                                    

son-

avuç içlerin kanıyor, lavinia.

küçük kız, büyük adam'ına koşarken aniden karşısına çıkan uçuruma düşüvermiş, ve bir daha hiç kalkamamış. 

virân'ın son mektubunun üzerine aktı lavinia'nın gözyaşları durmadan. genç kadın, avazı çıktığı kadar bağırdı ağlayarak. adını sesledi, adına şiirler dizen adamının.

gecenin bir yarısı, büyük bir yara açıldı lavinia'nın kırk yerden incinmiş kırık ruhuna. lavinia, o gece hiç bağıramadığı kadar çok bağırdı. tüm dünyanın sesi olmak istercesine, içindeki acı geçsin diye iki mavi arasına döktü tüm sancısını.

saatlerce ağladı. o kadar çok ağladı ki, gözlerinin altı kıpkırmızı oldu. o kadar çok bağırdı ki, ses telleri incindi. saatler sonra, aklını toparlaya bildiği ilk an, telefonunu çıkardı.

virân'ın ona bıraktığı son mesajlarına girdi ilk önce.

"bu, bizim mutsuz sonsuzluğumuz sevdiğim. dilerim, çiçek bahçeleri kurulur göğsüne. kaburgalarının ardına gizlediğin gül cesetlerinden öpüyor, ruhumu oraya gömüyorum. hoşçakal, sevgilim. ruhuna gizlediğim ruhuma iyi bak, canım kadın."

gözünden durmadan akan yaşları elinin tersiyle silerek haber gündemine girdi hemen. virân'ın ismini görmemeyi diledi. ama olmadı. hiç bir dilek gerçek olmazdı onların dünyasında, bir kez daha unuttu, ve bir kez daha hatırlatıldı.

8 CİNAYET VE BİR İNTİHAR.

başlık ve altında yazanlar, kalbine öyle bir acı sapladı ki lavinia'nın, o an ölmek istedi. ayağa kalktı. elleri titriyordu. mektupları yığdı. koşarak evine gitti. virân'ın dört duvarına.

kapının önüne geldiğinde, elinde olan mektupların bir çoğu yolda dökülmüştü. umursamadı. kapı açıktı. elleri titreye titreye kapını açtı. ilk adımını attı. o an, gözyaşları yanaklarından acımasızca dökülüverdi. derin bir nefes aldı. bir kaç adım daha attı. virân'ın mektuplarını yazdığı masaya yaklaştı.

hangi kalemle yazdığını düşünmesine gerek kalmadı. tek bir kalem, ve onlarca boş kâğıt duruyordu masanın üstünde. ve yumrulanarak yere atılan onca bitirilmemiş cümle yığını. ayaklarıyla yerdeki kâğıtları iterek, karşısındaki sandalyeye oturdu usulca.

bir kağıt aldı eline, ardından virân'ın siyah kalemini. yutkundu. ellerine dikti gözlerini. titriyordu. tüm bedeni, transa girmiş gibi titriyordu. gözlerinden akan yaşlar, temiz kâğıdı ıslattı hemen. lavinia, kâğıdı yere fırlatıp gözyaşlarını sildi elinin tersiyle. ama ağlamasını durduramadı.

bir kâğıt daha aldı eline, masanın üzerine bıraktı. titreyen elleri ile, yazmaya başladı hıçkıra hıçkıra.

"yirmi üç aralık,
iki bin on dokuz.

gülün. lütfen, her gün, her saat, her dakika gülün. nefes aldığınız her saniye, yüzünüzde bir gülümseme olsun. en umutsuz uyandığınız sabah, ağlayarak bitirdiğiniz gece bile yüzünüzde bir gülümseme olsun. sevgili on yedi yaşım, bu sana. ağlarken gülmeyi öğrendiğin ilk geceden beri, hiç gülmediğin için kızgınım sana.

iğrenç bir dünya, burası. kabûl. geçmeyecek acılar yüklü omuzlarımıza. kabûl et artık sen de, sancıların tanrının sana mirası. alış, artık. alış, kabûl et. ne olursa olsun, iyi olan herşeyin bir sonu vardır. iyilik ve kötülüğün bir terazisi olduğuna inanırım.

ne kadar iyi şey olursa, bir o kadar kötü şey bekliyordur bizi. ve eğer sen, çok mutluysan şimdi; gelecek çok acıyı da kabûl etmen ve şikâyetlenmemen gerek.

ya da üzgünsen, acılar içinde yitiriyorsan kendini; bil ki, yitirmektir bu asrın en acı problemi. ama ne olursa olsun, en acı çaresizliğin sonunda bile bir çare, en büyük üzüntülerin sonunda, mutlaka büyük mutluluklar vardır.

tanrı terazisi derler buna. ya da, tanrı oyunu. kazanmak istiyorsan, sabır edeceksin. belki, bekleyeceksin. ama geçecek. umudum, o yönde.

ama, sevgili yirmi üç yaşım.

senden sana kavuşamadığım için özür dilerim. çünkü, eğer bu tanrının oyunuysa; ben çoktan kaybettim. neden biliyormusun, çünkü oynamayı yıllar önce bıraktım. teşekkürler, tanrım. sen kazandın. pes ediyorum. bu oyunu, kendi ellerimle bitiriyorum.

sevgili, asla kavuşamayacak olduğum yaşlarım, evet evet siz. yedi yaşıma sığdırdığım sancıların yüklerini yirmi üç yaşımın omzuna yükleyerek gidiyorum. kaburgalarınıza, çiçek cesetleri gömülmesin. hep, ama hep yaşayın.

biliyorum, siz ölümsüzsünüz.

inanın buna.

çünkü ben, biraz sonra bileklerimi kesecek olsam bile inanıyorum.

biz, sonsuzuz."

06.07.20/03:00

kaburgamda gül cesetleri yetiştiriyorum, sonum bu.

cezam, bu.

ışıksız sokakların eskimiş yağmurlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin