Gecenin karanlığında iki adam, köhne bir at arabasının içinde yavaş yavaş Londra’nın yolunu tutmuşlardı. Ödemesini alan adamın keyfi yüzünden okunuyordu. Nasıl olsa yarım saatlik bir işi vardı. Önce adamın dediğini yapacak daha sonra yanındakinden de kurtulacaktı. Simon sabırsızca yola bakıyordu. Karşısındaki adamın rahatlığı onun daha da gerilmesine sebep olmuştu. Kaç zamandır bu işin ayrıntılarıyla uğraşıyordu. Yakalanmamak için elinden gelen bütün tedbirleri almıştı. Çok yakında bu iş bitecek o da sosyete de ki yerini alacaktı. Karşısındaki adamın sol yanağındaki yaraya baktı. Sol kaşından başlıyor dudağının üstüne kadar ilerliyordu. Çekinerek ama sesini düz tutmaya çalışarak sordu.
“Yara ne zaman oldu?” Adam yüzünü kaldırıp ona doğru baktı. Yavaş ve tembel bir gülümsemeyle konuştu.
“Hangisi?”
“Yüzündeki, büyük olanı..”
“Babam on yaşındayken kesti… Ben onu öldürmeden hemen önce..” Simon geriye doğru yaslanıp sessizleşti. Tek düşündüğü planların yolunda gitmesiydi. Karşısındaki adama tekrar göz ucuyla bakıp içinden kendi kendine konuştu.. O katil olabilir, ama ben daha zekiyim..
******
“Ne demek Cecillia ile nişanlanıyorum..” William ağzı açık bir şekilde Jordan’a bakarken Stephen’in söylediği sözlerle kendine geldi.
“Kiminle evleneceğime kendim karar veririm Stephen..” Stephen arkasına yaslanırken William sözü devraldı.
“Sence de biraz acele karar vermiyor musun?”
“Daha önce düşündüğüm de oldu, bu defa beni seven bir kadını tercih edeceğim..”
“O seni sevmiyor..” Stephen önündeki bisküvilerden ağzına atarken konuştu.
“Saçmalama Stephen..” Jordan yumruklarını sıkmaya başlamıştı.
“Pekala biz senin arkadaşlarınız ve kiminle evleneceğine kendin karar verirsin…” William bunları söyleyip arkasına yaslandı. Stephen ‘ne diyorsun’ dercesine ona bakıp, tekrar Jordan’a dönüp konuşmaya başladı.
“Cecillia’a söyledin mi?”
“Hayır, bu akşam söylemeyi düşünüyorum… Baloda..”
“Gelmeyi düşünmüyordum fakat-” O sırada Stephen arkasına yaslanıp William’a gülümseyerek seslendi.
“Saçmalama William, bu eğlenceyi kaçıramazsın..”
******
Yüzünü yalayıp geçen rüzgâr Mary’nin biraz olsun sakinleşmesine sebep oluyordu. İki gün önce olanlardan sonra daha fazla sakin kalamıyordu. Hızla dörtnala at sürerken arkasından gelen bir hışırtıyla yavaşladı. Ne kadardır at sürdüğünü bilmiyordu ama evden epeyce uzaklaşmıştı. Öyle ki ormanın derinliklerinde bir yerdeydi. Sık sık nefes alırken bir çıtırtı daha duydu. Mary birden yapayalnız ormanın ortasında olduğunu fark etti. Hava daha kararmamıştı fakat birkaç saate kararmış olurdu. Mary atının üzerinde geri dönmek için harekete geçti ama arkasından gelen at sesleriyle kalbinin hızlı bir şekilde atmaya başladığını fark etti. Hemen buradan gitmeliydi. Atını sürmeye başlayıp aynı zamanda sesleri dinledi. Sesler yaklaşmaya başlayınca artmaya başladı, iki at olmalı diye düşündü Mary.. Daha da hızlandı. Kalbi sanki ağzında atıyordu. At iyice yaklaştı ve bir el omzuna değdi. Mary sıçrayıp attan düştü.
“Mary!” Ian hemen atını durdurup Mary’nin yanına geldi. Genç kadın adamı görünce önce rahatladı sonra yüzünü buruşturdu.
“Beni korkuttun..” Mary ayağını kontrol edip ayağa kalkmaya çalıştı. Ayağı düşmeden dolayı burkulmuştu. Dokunur dokunmaz acıyla yüzünü buruşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sensiz Asla (Tamamlandı)
Historical FictionMary Merriville amcasının yaptığı bir hata yüzünden Haversham Dükü Jordan Cameron'un öfkesine maruz kalır. Birde bu yetmezmiş gibi Londra'nın çalkantılı ve acımasız sosyetesi gözlerini Mary'e dikmişken; Mary birden bire kendini daha önce hissetmediğ...