ZEMHERİR
❄🔥
Tanrı'nın yeryüzüne bahşettiği yağmurun sesi, genç kadının kulaklarına doldu. Her ne kadar siyah hırkasının kapüşonunu başına örtmüş olsa da ısrarcı damlaların varlığını bedeninin her miliminde hissedebiliyordu.
Soğuktan uyuşmuş parmaklarını usulca cebine yerleştirdi. Acelesi yoktu. Sanki tüm insanlığı işledikleri günahlardan arındırabileceğine inanmışçasına fütursuzca yağan yağmur, onun adımlarını hızlandırmasına bile neden olmamıştı.
Ayaklarını, gökyüzünden intihar eden damlaların üzerine bastı. Sertçe, acımasızca yaptı bunu. Önceleri, dudaklarında gülümseme filizlendiren birikintilere artık içindeki nefreti kusmaktan dahi geçmişti.
Yıllardır, ateşini harlamakta olduğu kini, şüphesiz en çok kendine güdüyordu. İnsanlara güvenmek, genç kadın için kinin en somut nedeniydi.
Kulaklarına nüfuz eden yağmurun sesini bastırdı emniyet güçlerinin adını anons etmesi. Dudakları, eş zamanlı olarak tehlike bir şekilde yukarı doğru kıvrıldı. Mutluluktan uzak, tamamen alaycı bir hareketti bu.
Çalınmış olan hayatını tekrar elde edebilmek; kendini en bitik anında acımasızca düşüren kişilerin, tıpkı bir zamanlar onun yaptığı gibi ayaklarına kapanmasını istiyordu. Tek fark, o bunu yardım dilenmek için yapmışken, vicdanından asla nasiplenmeyeceği kişilerin bunu yaşamak için merhamet ummak için yapacak olmasıydı.
Ona acımamışlardı, o da acımayacaktı.
Ona karşı vicdanlarını susturmuşlardı, o da susturacaktı.
Onun hayatını çalmışlardı, o da hayatlarını ellerinden alacaktı.
Gök mavisi gözlerini yerden kaldırıp güçlükle ileriye çevirdi. Şiddetini arttıran yağmur damlaları uzun kirpiklerine takılıyor, genç kadın onları kırpıştırdıkça da kirpiklerinden firar edip yanaklarından süzülüyordu. Bu histen rahatsız olmuştu. Hırsla elini cebinden çıkarıp hoyratça yüzünü arındırmaya çalıştı damlalardan.
Bir yıl öncesine kadar çok sevdiği; anne ve babasından kendisine kalan o mavi gözlerini bile almışlardı ondan. Şimdi onların yerinde bir çift siyah lens duruyordu. O günün ardından taktığı lenslerin ardında kalan rengi, o da unutmuştu artık. Babasının yeşillerinin, annesinin okyanusu tarafından sarmalanmış hali yüzünde hayat bulmuştu. Bu yüzden siyah lenslere sığınıyordu genç kadın. Aynaya her baktığında gözleri, aynadaki yansımasının gözleri ile kesişiyordu ve ona, kaybettiğini bile kabullenememişken elinden alınmasıyla yıkıldığı cenaze törenini anımsatıyordu.
İçindeki öfke hiçbir zaman sönmeyecekti, biliyordu. Ne zaman o harlı ateş gücünü yitirecek gibi olsa, zihninin karanlık taraflarından çıkagelen anıları, öfkesinden beslenen ateşine odun oluyordu.
Bilinmezlikten nefret ederken hayatı, perdenin bilinmezlik olduğu bir oyuna dönmüştü. Cevaplara ihtiyacı vardı. Yaşamaya mecbur bırakıldığı bu hayatın, debelenip durdukça bir bataklık gibi kendisini daha da derine, karanlığa çekmesine karşı verdiği mücadele; onu yormuştu. Yine de vazgeçmemişti ama. Kitabında yoktu, inatçıydı.
Yağmurun altında, siyah kapüşonlusunu başına çekmiş; gözlerini gizleyince acılarını da saklayabileceğine kendine inandırmış o kadındı. Yandığı kadar yakacağına dair ettiği yemin, zamanla yaşam amacı haline gelmiş, kin ve nefret dışındaki her duyguya hissizleşmesini sağlamıştı.
Adımlarını durdurdu ve başını gökyüzüne kaldırırken yağmur damlaların tenine değmesini aldırmadı. Saçlarını siyah kapüşonlusunun esaretinden kurtarıp omuzlarının üzerine bıraktı. Ve bedeninin soğuktan titreyişine tezat olarak yanan ruhuyla bir kez daha yemin etti.
"Zemherir! Bu kez onların hayatını donduracak ve onlardan geriye benimki gibi yanmış bir ruh değil, yanmaya fırsat bulamadan soğuktan donarak parçalanmış ruhlar kalacak!"
❄🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİR
Teen FictionNasıl hissediyorsun?" Diye sordu sakince. "Düşündüğün gibi miydi? Yoksa gece kâbus olup seni uykusuz bırakacak bir başka an mıydı?" "Pişman değilim." Dedim sadece. Durdu, birkaç nefeslik kısa bir araydı. "Sorduğum sorunun cevabı bu değildi." Gözler...