Merhabalar yine zamansız ve sessiz sedasız geldim.
Umarım hoşunuza gider canımın içleri.
İyi okumalar.
---------------------------------------------
Her yaptığımızın elbet bir karşılığını buluruz yaşadığımız hayat boyunca. Birini mutlu mu ettik misliyle geri alırız ya da birisini üzdük mü misliyle geri öderiz. Bu yüzden kimseyi kırmamaya çalıştım bir süre. Hep dedim ki bak Dolunay şimdi karşındakini üzerek bundan haz duyabilirsin ama ya başkası seni üzdüğünde kendi kabuğunda yine iyi ki yaptım diyebilecek misin? Tabi sonra bir işe yaramadığını fark ettim. Yani kimseyi üzmedim ya da kimseyi kırmadım ama yine de üzülmeye devam ettim. Sonra düşündüğüm tüm zırvalıkları bir kenara atıp sadece yaşadım. Tabi yaptığım şeye gerçekten yaşamak deniliyorsa.
Şimdi ise her şey o kadar karman çormandı ki kafamın içinde ne iyi ne kötü asla ayırt edemedim. Karşımdaki bu adam yaptığım bir iyiliğe mükafat mıydı yoksa bir ceza mıydı acaba bana. Bakışları o kadar güzeldi ki kendimi bir mükafat olduğuna inandırdım. Sanki hiçbir şey dememiş gibi davranmaya devam ettim.
"Çağın hadi bırak da kalkayım."
Bu sefer itiraz etmedi ve belimdeki elini gevşetti. Üzerinden kalktım o da benimle birlikte doğruldu. Bir süre sessizce birbirimizi izledik. İlk konuşan o oldu.
"Dolunay ben öyle de..."
"Tamam Çağın sen bir şey demedin ben de duymadım. Şimdi izin verirsen evime gitmek istiyorum."
Arkamı dönüp tam ondan uzaklaşırken elimi yakalayıp bana yaklaştı.
"Sadece söylediklerimde ciddi olduğumu bil."
Eğildi ve dudaklarını yanağıma değdirdi ve oraya silik bir öpücük bıraktı. Lanet olsun demek istedim. Lanet olsun içimdeki perdeleri aralama. Sonra hiçbir şey söylemeden gitti. Onun ardından ben de ayrıldım. Eve geldiğimde evdeki daimi sessizlik beni şaşırtmadı muhtemelen herkes bir yere gitmişti. Eve girip duş aldım ve hazırlanıp çıktım. Mert'in iş yerine kadar yürümeye başladım. Kulağımda çalan müzikler sürekli değişti ama ben onları bile yakalayamadım. Sadece düşündüm. Sadece düşüncelerimde boğuldum. Sonra boğulduğum yerden çıkıp tekrar boğulmaya zemin hazırladım.
En sonunda Mert'in ona babasından miras kalan şirketinin önünde durdum. Neden gelmiştim ki? O kadar düşünce arasında neden geldiğimi bile unutmak bir an beni ürpertti ama aklıma gelen şeyle içeriye adımladım.
"Hoş geldiniz Dolunay Hanım."
Kafamı sallayıp ilerlemeye devam ettim. Mert'in olduğu kata çıkıp sekreteriyle göz göze geldim. Beni görünce ayağa kalktı.
"Hoş geldiniz Dolunay Hanım, Mert Bey bir toplantıda ama dilerseniz odasında bekleyebilirsiniz."
"Teşekkürler Buse."
Odasına girdim ve onu beklemeye başladım. Geçen yirmi dakikanın ardından oturduğum yerden doğruldum ve masasının arkasına geçip koltuğuna oturdum. Masasındaki fotoğraflarımıza takıldı gözüm. Mert gözümde gerçekten ayrı bir yere sahipti.
Birinci fotoğrafta çok küçüktük. İkimizin elinde de bir hortum vardı ve ikimizde kahkahalarla gülüp birbirimize doğrultmuştuk hortumları. Anılar gözlerimin önüne düştü. Onunla yine bu kadar çok eğlenmeyi o kadar çok istedim ki aynı görüntü şimdiki hallerimizle geldi gözlerimin önüne. Keşke yine o kadar içten gülebilseydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜYA
Ficción GeneralBir rüya gördüm.Anlatıyorum. Hazır mısınız? Kendinizi güzel hazırlamanız gerekiyor. Çünkü bu rüya iki küçücük kızın sonunun başlangıcı. Bir tanesi tekrar başlatmış hikayesini ama diğeri sonunu biliyormuş zaten. Son yakınmış ona. O sonmuş. Son o. ...