İlk gerçek bölüm ile karşınızdayım Umarım beğenirsiniz.
Keyifli okumalar.Hepimiz nerden geldiğimizi ve gerçekten kim olduğumuzu bilmek isteyerek doğarız.
Hayaller ve umutlar olarak iki kategoriye ayrılmış şekilde yaşarız bu hayatı.
İçimizde var olan birkaç bölüm vardır. Bunlardan en basiti yaşadığımız kötü anıların bulunduğu tüm zorlukların yer aldığı acılar kısmıdır.
Çoğumuzun içinde en dolu olan kısım burasıdır çünkü hayat dile basit yaşayana zordur. Bu bölümlerden en zoru ise gerçekler bölümüdür.İnsanların acılarını görmek nasıl bir duygu olabilirdi? Onların hayallerini umutlarını görüp kılını bile kıpırdatamadan yaşamak nasıl bir duygu?
Galiba bunu benden daha iyi bilen biri olamazdı.Bu yeteneğim bana nereden ve nasıl bahşedilmişti bilmiyorum ama bana sorsalar sahip olmayı bırak yanından bile geçmeyeceğim bir yetenekti. Kendimi bildim bileli insanların en derin isteklerini ve hayallerini okumak gibi bir özelliğim vardı. Belki de herkeste olan bir yetenekti bu, yada ben lanetli falandım. Uzun zaman önce anneannem ölümüne bir ay kala bana bir kitap vermişti. Sanki öleceğini bilir gibi zamanı geldiğinde okuyabileceksin demişti. Dışı kabartmalı eski tozlu bir kitaptı, tabi kitap mıydı defter mi bilmiyordum. Anneanneme göre okunabilecek bir kitaptı, bana göre ise sayfaları boş olan bir defter. Bu zamana kadar kendi köşemde yalnız bir şekilde yaşamayı seçmiştim belki de bu yüzden insanlara yardım etmek yerine onlardan kaçıyordum. Çünkü görmek ve yardım etmek arasında büyük bir fark vardı görebildiğimi biliyordum ama yardım edebilir miyim onu bilmiyordum.
Hayallerini görüp acılarını paylaşamadığım insanlara kendi çapımda yardım edebilmek için doktor olmayı seçmiştim belki de asosyal bir çocuk olup, sürekli ders çalışmamdan da kaynaklanan bir doktorluktu bu. Ama bana göre geldiğim yer, sadece ders çalışarak gelinebilecek bir yer değildi. İnsanların beni sevmesini istiyordum. Çünkü ben onlara bu gücümle ancak bu kadar yardım edebilirdim.
Hastaneye doğru yürürken güneş yeni doğmaya başlamıştı. Güneşin doğuşuyla insanların hayal bulutlarını daha net görebiliyordum. Sokakta yürürken bile, bir insanın o an aklından ne geçtiğini en büyük hayalinin ne olduğunu ve ne kadar acı çektiğini görebiliyordum. Bu yüzden güneşin doğmasıyla, hemen güneş gözlüklerimi takıp kafamı öne eğdim. Hayatımda asla tanımadığım kişilerin zayıflıklarını görmek bana güç değil sadece ızdırap veriyordu.
Hastaneye geldiğimde hızlıca resepsiyondaki kızlara selam verip odama geçtim. Kapalı ortamda bile neden gözlük taktığımı merak eden insanlardan kaçmamın en kolay yolu hızlı hareket etmekti.
Odama girip krem rengi ceketimi askılığa astım ve koltuğuma oturdum. Sokaklarda güneş ışığından kaçtığım için odamın her yeri aydınlık ve camla kaplıydı.
Çok geçmeden odamın kapısı tıklatıldı ve içeri Hilal girdi. Hilal çok uzun zamandır arkadaşımdı ve hayatımda olan her şeyi ezbere bilirdi.
"Günaydın Hazlacığım." dedi sevimli bir şekilde. Gelip koltuklardan birine oturdu. Sakince bacak bacak üstüne atarak sarı saçlarını ensesinde bir topuz yaparak topladı.
"Sana bir şey olmuş." dedi eteğini düzeltirken. Gülümsedim ve başımı iki yana salladım.
"Bir şey olmadı sadece hastaneyle çok bütünleştik. Ev kirası ödemek yerine şu koltukta yatıp kalksam, 5 yıl sonra lüks bir ev alırım. İki saat önce gitmiştim şimdi gene buradayım." dedim.
Benimle ezelden beri anlaşamayan başhekimimiz sağ olsun, her acil ameliyat ve gelen hastaların çoğuna ben bakıyordum. O yüzden hastane ikinci evim değil direk evimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN
FantasyEfsanenin peşinde olan bir adam... Efsaneden haberi olmayan bir koruyucu... Korunmaya muhtaç olan bir kapının anahtarı mıydı? Yoksa bir insanın damarlarında akan kanı mı? İki melek aşık olduğunda açılacak olan cennetin yedi kapısından ilki, lanetli...