Multiye Eylül'ü bıraktım okudukça kim olduğunu çözersiniz. Gif şeklinde bırakmak isterdim ama bir türlü kabul etmedi.
Keyifli okumalar.
Her geçen günüm bir öncekinden daha kafa karıştırıcı oluyorken birde başıma aynı evde kalma mevzusu açılıvermişti. Efe ile anlaşamadığımdan değil sadece onu yeterince tanımadığımdan oluşan bir tereddüttü bu. Sonuçta hangimiz birden düzeninden edilmeyi sever ki?
Efe, çoktan evin kapısını açmış içeri girmişti arkasında da sonuna kadar açık bir kapı bırakmıştı. Kaçacak yerimin olmadığını bildiğimden mecburen kapıya doğru ilerledim. O kadar sakin ve huzur dolu bir yerdeydiki Bu evde bana tek başıma kalmam için bir teklif yapılmış olsaydı hiç düşünmeden kabul ederdim.
Dağ evlerinin güvenli olmadığına dair düşündüğüm bütün önyargıyı beynimden çekip atmıştı, adeta büyülenmiştim bu eve. Hoş bir girişi vardı ve çokta büyük değildi daha çok ahşap ağırlıklı dekorları ile eski bir havası vardı. Kapıdan girer girmez kendini belli eden şömine ve önündeki yer minderlerinden başka oturmak için alanı yoktu küçük bir mutfağı ve giriş kapısının hemen sağ tarından başlayan dik tahta bir merdiven vardı. Evin dış dekorasyonuna bakıldığında gayet modern ve yenilenmiş görünürken içi tam aksine klasik dağ evleri gibiydi.
"Burası kendi evin falan mı?" dedim Efeye bakarak. Efe'nin bir evi olduğunu bırakın bir işi olduğundan bile şüpheliydim.
"Yoksa çalıntı bir ev falan mı burası?" dedim panikle "Ya da bir seri katilin öldürme yuvası falan mı?" paniklemem kafamdaki ürettiğim senaryolarla birlikte gittikçe artıyordu.
"Efe bak ben doktorum öyle seri katil falan göremem ben!" Efe sürekli volümünü arttıran sesimden rahatsız olmuş olacak ki daha fazla konuşmamam için hızlı adımlarla yanıma gelip elleriyle omuzlarımdan tuttu ve beni sarstı.
"Sakin ol doktor. Benim evim değil ama öyle sayılır istediğimiz kadar kalabiliriz yani" dedi ve omuzlarımı bırakıp küçük ahşap masanın etrafındaki tahta sandalyelerden birine oturup sigarasını yaktı.
"Yani senin değilse kredi çekerek falan mı aldın?" dedim merakla yanına otururken. "Kredi çekecek kadar sağlam bir işin falan mı var? Sahi sen ne iş yapıyorsun cidden nereden geliyor bu para?"
Art arda sorduğum sorularım onu bunaltırken sabır diler gibi derin bir nefes aldı. "Patronun evlerinden biri" dedi sakin kalmaya çalışarak. Tam ağzımı tekrar açmış patronun nasıl bu kadar parasının olduğunu sormaya hazırlanıyordum ki aklımı okumuş gibi,
"Sakın sorma bende bilmiyorum nasıl parasının olduğunu" dedi hızlıca. Zor bir gün geçirdiği hızlı konuşmasından belliydi. Ama kafamda o kadar çok soru oluşmuştu ki kendimi durduramıyordum.
"Peki Yalçın'ın evimde olduğunu nasıl bildin?" diye sordum bunu son sorum olmasını bende çok istiyordum ki bu soruma mantıklı bir cevap alabilirsem cidden sormayı bırakacaktım.
Efe bir şey söylemeden gözleri ile boynumdaki kolyeyi işaret etti. "sana o kolyeyi cidden boşuna mı taktım sanıyorsun?"
Elim boyuma doğru giderken Hilal'in düğün gecesinde Efe'nin bana verdiği kolyenin hala boynumda olduğunu fark ettim. O kadar dalgın ve saçma bir hafta geçirmiştimki onu tamamen unutmuştum.
"Nasıl yani?" diye sorarken bir anda duraksadım ve o an Yalçın'ın gitmeden önce kurduğu son cümle aklıma geldi.
"Cidden bana GPS mi taktın ruh hastası!?" dedim sinirle bağırarak. Sanki bir balık gibi beni oltasına takmış oyalıyormuş gibi hissetmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN
FantasyEfsanenin peşinde olan bir adam... Efsaneden haberi olmayan bir koruyucu... Korunmaya muhtaç olan bir kapının anahtarı mıydı? Yoksa bir insanın damarlarında akan kanı mı? İki melek aşık olduğunda açılacak olan cennetin yedi kapısından ilki, lanetli...