Keyifli okumalar.
Sokağın ortasında durmuş karşımda duran siyahlar içindeki adama bakıyordum. Evimin camından atlayarak başka bir adamdan kaçtığım yetmiyormuş gibi birde hala adını bile bilmediğim siyahlı adamdan kaçacaktım.
"Sende mi kolyeyi istiyorsun?" dedim. Sigarasını dudaklarına götürüp derin bir nefesle içine çekti.
"Hayır" dedi kesin bir sesle. "Ben seni istiyorum."
İçimden al işte gene çattık belaya diye geçirirken bir yandan da uzun sokağa bakıyordum koşsam beni yakalayabilir mi diye. Sanki aklımdan geçenleri okumuş gibi "Koşsan seni yakalarım" dedi. Benim onu okumama gerekirken o beni okuyordu.
"Kimsin sen ya?" dedim sinirle. "Birden iş yerimde karşıma çıkıyorsun sonra ceketini verip gidiyorsun bir bakıyorum evimdeki sarışın çam yarmasını tanıyıp dövüyorsun hiçbiri yetmezmiş gibi birde beni tutup ikinci katın penceresinden aşağı atlıyorsun" sinirle hızlıca konuştuğum için soluklanmak için bir süre duraksadım. O ise hiç konuşmuyormuşum gibi elindeki sigarasını bitirmekle meşguldü.
"Seri katil misin? İnsan kaçakçısı mı ? Biri gelmiş evime gizlice girmiş kolyemi istiyor diğer camdan atlayıp seni istiyorum diyor sırayla mı veriyorlar lan sizi!"
Bana cevap vermeden koyu kahve gözlerini üstüme dikmiş bomboş bakıyordu. Sigarasını yere atıp ayağıyla söndürdükten sonra vücudunu tamamen bana döndürüp yaklaştı.
"Bitti mi söylenmeniz doktor hanım?" dedi sakince. Delirecektim sonunda. İki gün içinde bir insanın hayatı nasıl değişebiliyordu oynat bakalım.
"Bitmedi söylenmem tütün düşkünü insan kaçakçısı uzun bey."
Söylediğim şeye biraz şaşırsa da belli etmemeye çalışarak kafasını salladı. "O zaman yolda giderken söylenmeye devam edebilirsiniz" dedi ve önümden yürümeye başladı.
"Ne münasebet hiçbir yere gelmiyorum sizinle adınızı dahi bilmiyorum." dedim sokağın ortasında bağırarak. Çok fazla ilerlemeden bana dönüp hızlı adımlara yanıma geri geldi.
Elimi tutarak selamlaşıyormuş gibi salladı. "Ben Efe doktor hanım sizin adınızı da zaten biliyorum" dedi ve elini geri çekti. Ani hareketlerini kestiremediğim için bir adım geri gittim ve uzaklaştım.
"Artık adımı bildiğinize göre benimle gelecek misiniz?" dedi bıkkın bir şekilde. Sinirlendiği belli oluyordu ama gene de terbiyesini bozmadan ve zor kullanmadan benimle konuşuyor olması hoşuma gitmişti.
"Sizinle gelirsem evimde iki seksen yatan adam ne olacak bir ev arkadaşım var ve görürse sonu hiç iyi olmaz" dedim.
Bıkkınlıkla ayağıyla ritim tutmaya başladı. "Merak etmeyin uyandığında gidecektir adamın evinize kamp kuracak hali yok" dedi.
Gene de ikna olmadığım için telefonumu çıkarıp Hilal'i aradım. Evde olmadığı belliydi yoksa gürültüye mutlaka kalkardı ya Levent'in evindeydi yada hastaneye geri dönmüştü.
Hilalin Levent'in yanında olduğunu öğrenince içime biraz su serpilse de bir iki gün eve gelmemesi için tembihledim. Hava yavaş yavaş aydınlanmaya başlarken benim içinde en iyi seçenek hastaneye geri dönmek olacaktı zaten en az iki saat içinde yeni bir hasta çıkacağına adım gibi emindim.
Karşımda sıkıntıdan delirmek üzere olan siyahlar içindeki Efeye baktım. Benimle aynı yaşlarda göründüğü için rahat konuşmamda sıkıntı olmayacağını düşünüyordum.
"Kusura bakma ama seninle bir yere gelemem hastanede işlerim var birkaç günde orada kalırım zaten sonrada katılmam gereken bir düğün var o yüzden sende daha fazla peşimde dolaşma ve bir daha görüşmeyelim"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN
FantasíaEfsanenin peşinde olan bir adam... Efsaneden haberi olmayan bir koruyucu... Korunmaya muhtaç olan bir kapının anahtarı mıydı? Yoksa bir insanın damarlarında akan kanı mı? İki melek aşık olduğunda açılacak olan cennetin yedi kapısından ilki, lanetli...