Keyifli okumalar.
"Bana soru soran gözlerle bakma"
Arabanın içinde oturmuş Efeden herhangi bir açıklama gelmesini bekliyordum. Bunu beklemeye tabiki hakkım yoktu o yüzdende üstelemek gibi olmasını istemiyordum sonuçta ben sadece doktoru ve ihtiyacı olan efsanenin koruyucusuydum. Koca adama ne zaman ne yaptığını sorma hakkımda yoktu ama doğal olarak düşmanı gibi davrandığı biriyle ne işi olduğunu merak etmiştim.
"Soru sormayacağım zaten isteseydin anlatırdın" dedim. Efe siyah kapüşonunu çıkarıp saçlarını düzeltmek için arabanın gölgeliğinin aynasını açtı ve kendine baktı. Karanlıkta kendini nasıl görebiliyordu bilmiyorum. O kendine bakarken bende arabayı çalıştırdım ve hastaneye doğru yola çıkmış olduk.
Yol boyunca hiç konuşmamıştık. Efe'nin uyumasını beklemiştim ama uyumamıştı, uyumuş olsaydı elimi tutmak ister miydi diye düşünemeden edemiyordum bu bir alışkanlığı falan mıydı?
Geç saatte hastaneye dönüp Efe'nin odasına girdik burada son gecesi olduğu için odanın içine dağılmış olan eşyaları toplanmış hazır bekliyordu burada kalmak istemediğini bildiğimden sabah erken saatte taburcu olması için işlemleri hemen halledecektim.
Odaya girer girmez Efe kendini hasta yatağına bırakıp gözlerini sıkı sıkı kapattı aynı onu ilk gördüğüm yerdeki gibi gözleri kapalı açılmak istemiyormuş gibiydi elinde sadece sigarası eksikti onu da imkanı olsa içeceğine yemin edebilirdim. Derin bir nefes alıp gözlerini açmadan konuşmaya başladı,
"Yalçınla çok eskiden beri dost sayılırız" dedi. Anlatmaya başlamasına şaşırmıştım birazda mutlu etmişti benimle paylaşmaya değer bir şey yapmış olması.
"Eskiden bizimle beraberdi bilirsin bu efsane işinde, sonradan bizim bulduğumuz kitapları başkalarına satmaya falan çalıştı. Patronda istemedi tabi onu gönderdi ne yaparsan yap dedi. O zamandan beri bizimkiler sevmez onu. Bende pek sevmem"
Cümlesini bitirdiğinde içinde bir burukluk olduğu belliydi. Yalçın'ı sevmediğini söylese de bence onu yakın bir arkadaşı olarak görüyordu.
"Sevmiyorsan yanında ne yapıyordun?" diye sordum kendimi tutamayarak. Soruma hafifçe bir tebessümle karşılık verdi gözleri hala kapalı olduğu için ifadesini okuyamıyordum.
"Merak ettiğini ve kendi tutuğunu biliyordum" dedi gülümseyerek. Kısa bir zamandı ama biraz olsun Efe'yi tanımıştım onunda beni tanımış olmasına da ayrıca mutlu olmuştum.
"Eskiden kalan zamanla da alışkanlığa dönüşen bir dostluk gibi işte fazla kurcalamamak lazım ilerde bakarsın daha fazlası olur"
Artık bir şey söylemeyeceğini bildiğim için bende sessizce oturup kitap okumaya başlamıştım. Efenin katı kuralları olduğu belliydi ama bir insanı arkasında bırakıp gidemeyecek kadarda iyi biriydi. O yüzden bu hayat böyle insanlara çok acı çektiriyordu ne olursa olsun iyi olan insanların canı yanıyordu Efe gibi insanlar hep çok üzgün oluyorlardı.
Sabaha karşı çalan alarmımın sesiyle gözlerimi açtığımda artık benimde nöbetimin bitmiş olması harikaydı en azından zorunlu izinle bir hafta evde boş beleş bir şekilde yatabilecektim. Güneş yeni yeni doğarken saat sabahın beş buçuğunu gösteriyordu. Günün bu saatlerinde uyanmayı çok sevdiğim için deli gibi uykum olsa bile kalkar çok uyumak istersem öğleden sonra tekrar uyurdum. Sabah beşten öğlen on ikiye kadar olan saat dilimi arası bana ayrı bir hoş geliyordu.
Yattığım yerden doğrulduğumda bütün vücudumun ağrıdığını hissediyordum fazla mesai koşuşturma ve bozuk uyku düzenim yüzünden sanki işkence edilmişçesine bütün kemiklerim sızlıyordu terzi kendi söküğünü dikemez hesabı bir doktor olarak hiçte sağlıklı değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAN
FantasyEfsanenin peşinde olan bir adam... Efsaneden haberi olmayan bir koruyucu... Korunmaya muhtaç olan bir kapının anahtarı mıydı? Yoksa bir insanın damarlarında akan kanı mı? İki melek aşık olduğunda açılacak olan cennetin yedi kapısından ilki, lanetli...