Sakusa gelen iş teklifinin ünlü bir sporcu-model olan Miya Atsumu'dan gelmesine pek şaşırmamıştı. Böyle zenginler hep kendilerini sevip, görmek isterlerdi. Komori ve çalıştığı yerdeki birkaç kişinin onun hakkındaki konuşmalarına kulak misafiri olduğu vakit kimsenin ağzından güzel söz çıktığını söyleyemezdi. Çoğunlukla birçok kızı ile ismi anılır, ama hepsi sonradan boş çıkardı. Her yerden çıkma potansiyeli de vardı. Verdiği röportajlarda egosunu göstermekten çekinmez, kibiri ve gururuyla ezer geçerdi. Ama adam yakışıklıydı, hem de çok. Sakusa yeni bir şaheser bulduğuna seviniyordu. Bu işi güzelce yapacağına emindi ama bazı şeyler onu rahatsız ediyordu. Adamın nasıl bir tip olduğunu biliyordu ve yarın buluşması vardı.
Duydukları, evet bunların hepsini insanlardan duymuştu, hiçbir şekilde merak ettiğinden bakmadı, kesinlikle ve kesinlikle, onu sinir ettiği için işinin başına dönmeye karar vermişti. Şu sıralar çok sık iş gelmesi güzeldi, ama yetişmiyordu. İnsanların bu teknoloji odaklı hayatlarında resme ve sanata verdiği dikkati sevmiyor değildi, ama ruhları ile dokunmuyorlardı eserlere. Sadece şıklığına ve kimin yaptığına önem veriyorlardı. Bu yüzden onu seçiyorlardı ya, Sakusa Kiyoomi'yi.
Sakusa işine başladığında sadece sokakta çizip insanlara veren tiplerdendi. Sırnaşma ve yakınlaşma olayları başlayınca, bir de sokak çok pis bir yerdi, hiçbir şekilde düzgün temizlenmiyordu, Sakusa da kendine ait bir yer olmasına karar vermişti.
İlk iş yerini açtığında borç batağındaydı. Bu yüzden ek birkaç iş yapmış, hepsi online üzerindedi, ayrıca arkadaşlarının da desteğini almıştı bolca. Voleybol arkadaşları hiçbir zaman onu yalnız bırakmamıştı. Özellikle Akaashi, sanki öz kardeşlermiş gibi hissediyordu onunlayken. Gel zaman, git zaman bir şekilde açtığı yer para konusunda toparlanmış, koca bir ajansa dönüşmüştü. Şimdi ise bir sürü içinde sanatçı bulunduran güzel bir yerdi. Ancak yönetim Sakusa'da değildi, kuzeni almıştı o işi. Güvenebileceği nadir insanlardan.
Tuvallerinin üzerindeki görünmeyen tozları alırken yüzünde minik bir tebessüm oluşmuştu Sakusa'nın, anılar girdabında kaybolmaya alışık değildi.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Suna'ya döktüğü diller sonucunda bir tane ressamın onun resmini çizmesi için tutabilmişti Atsumu. Heyecanlıydı. Hem de çok. Elleri terliyor, göğüs kafesinin içindeki kalbinin hareketlerini ayak parmaklarına kadar hissediyordu.
Kendini çok beğeniyordu; kaslarını, fiziğini, saçlarını ve o kız düşürücü gülümsemesini. Kendine fotoğraflardan bakmaya alışmıştı ve ilk kez, Osamu'nun onu çizdiği çöp adam çizimleri harici, kendi resimlerini çizdirecekti. Bu fikrin nereden geldiği konusunda bir temeli yoktu. Sadece okuduğu kitaplarda, edindiği tarihi bilgilerde liderlerin kendi resimlerini yaptırdıklarını biliyordu. Bu da onun ilgisini çekmişti. Atsumu her ne kadar salak ya da kurnaz biri olsa da bilgiye açtı. Yeni şeyler öğrenme ve uygulama kesinlikle favori hobilerinden biriydi. Öyle ki bu bilgileri paylaşmayı da çok fazla severdi. Lâkin ikizi Osamu onun bu hareketlerine karşı sinir oluyor, her seferinde 'he he' deyip onu geçiştiriyordu. Bir süre bu Atsumu'yu üzse de artık alışmıştı. Bu yüzden aldırmıyordu. Ama hâlâ o onigiri kafalı kardeşinin başının etini yemeye devam ediyordu. Çünkü neden etmesin.
Gelmesi gereken binanın önünde durdu ve yukarı, gökyüzüne baktı. Seviyordu bu maviliği, özellikle de verdiği o huzur hissini. Sanki ruhundaki küçük parçaları okşuyormuş gibi hissediyordu bu güzel gökyüzü manzarasına baktıkça. Atsumu güzel gördüğü her şeye hayran olurdu çabucak. Onu iyi hissettiren şeyleri hep görmek ister, hissetmek isterdi. Bu yüzden fazla ayran gönüllü gibiydi. Evet, gibiydi çünkü o sevgili işlerine karşı hep birkaç adım geri durur ve bağ kurmazdı. Yakın olabilirdi ama bu hemen sevgi olacakları anlamına gelmezdi. Çünkü korkan biriydi Atsumu, özellikle kalbinin kapılarını açmaktan korkardı.
Geldiği binanın önünde neredeyse 10 dakika durduğunu düşünüyordu, ki onu izleyen amcaya göre en az yarım saat boyunca gökyüzüne bakıp düşünmüştü bu salak çocuk, bu yüzden bir an önce içeri girdi.
İçteki ikinci kapıyı açıp birkaç merdiven çıkma işi sonrasında varmıştı ressamının inine. Tıklattı tahta kapıyı. Açan kahverengi saçlı, şirin biriydi. Ona her zamanki gülümsemelerden birini gönderdi. Çocuk da ona karşılık olarak gülümsemişti. Bu labirent gibi yerin sonunda ulaşılan bir ödül gibiydi gülümseme. Sonunda oturup dinlenebileceğine şükreden Atsumu, şirin çocuğun kolunu uzatıp onu selemlaması ardından söylediği şeyle tekrar yüzünü astı.
"Merhaba Bay Miya, sizi soldan ikinci odaya alalım lütfen."
Buranın dizaynını kim yaptıysa güzel bir kafa ile yapmış olmalıydı kesinlikle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
masterpiece [sakuatsu]
Fanfiction"Gözkapakların bir resim fırçasının yumuşaklığına, bir ressam spatulasının sertliğine sahip." [ tam gaz devam ]