MEIMUNA - La Tristesse Du Diable
Kadebostany-Castle In The Snow🌑
İnsanlar doğdukları andan itibaren belli hayallerin peşinde koşarlardı. İyi bir hayat sürmek için iyi bir okul kazanmayı arzu ederlerdi. Geleceği olan bir kurumda işe girmek isterlerdi ama yetmezdi. İş dünyasında yükselmek, zirvede olmak için bir ömür harcarlardı.
Ben Efsun Karaca'ydım. Şanslıydım, belki de efsunlu. Çünkü bunların hepsine doğuştan sahiptim. İnsanların gözünde zirvedeydim. Onlar için masalları andıran herkesin gıpta ile baktığı bir hayatım vardı.
Yalandı. Bunca ihtişamın arasında gördükleri ben değildim.
Beni her sarsan olayın ardından bundan daha fazla üzülemem diyordum ancak yaşadıkça her şeyin bir üstü olduğunu da görmüştüm. İlk annemi başka bir adamla gördüğümde sanki algım durmuştu, anlayamamıştım. Üstelik daha sekiz yaşındaydım. Çok sürmeden ayrılan anne babamdan sonra annemi görmek bile istememiştim. Velayetim babama verilmişti, zaten annemin de beni almak gibi bir niyeti hiç olmamıştı.
Henüz bir çocuk olmama rağmen bu durumu atlatmak benim için kolay olmuştu. Çünkü annemin ihanetine tanıklık etmiş ve onu hiç affedememiştim. Babamın da atlattığını düşünüyordum ancak onunkinin atlatmak değil, acısını geçiştirmek olduğunu sonradan anlayabilmiştim. Kendini içkiyle teselli etmiş en sonunda sarhoş halde araba kullanırken kaza geçirerek hayatını kaybetmişti.
İçimi donduran o haberi aldığım an aklımı yitirdiğimi düşünmüştüm. Anneme ve şuan ki kocasına olan nefretim öylesine büyüktü ki sahip oldukları her şeyi almak için kendime bir söz vermiştim. Beni durduran tek bir şey vardı. Babamdan sonra tutunduğum tek dal.
Asya'mdı. Benim küçük ama kalbi adı gibi bir kıta kadar büyük olan kardeşim.
Aklım almıyordu. Kendi ablasını hayata döndüren kız kardeşimin, kendi hayatına son verdiğine inanmıyordum. İnanmayacaktım.
Ellerimle yavaşça alnımı ovmaya başladım. Önümde bir çok kağıt ve bir çok evrak olsa da hiç birine odaklanamıyordum.
Benim acı çekme biçimim de buydu işte; kaçmaktı. Güçlüydüm ama bir şey ile mücadele edemiyordum. Ölümle başa çıkamıyordum. Kaybetmeyi atlatamıyordum. Sevdiğim insanları bir daha görmemeyi kabullenmiyordum.
Derin bir nefes alarak sandalyeden kalktım. Aklımı nasıl toplayacağımı bilmiyordum, Asya'nın nereden bu pisliğe bulaştığını bilmediğim gibi. Alper'in bahsettiği adam kafamı kurcalıyordu. Fakat kararım kesindi, bu meselenin üzeri kapatılacak, kardeşim uyuşturucu ile anılmayacaktı.
Kapı hafifçe tıklatılınca "Gir." dedim ve sol elimi masaya dayayıp kalçamı hafifçe masaya yasladım. İçeriye giren sekreterim Şule'ydi, yüzünde huzursuz bir ifade vardı. Aslında kaybımı bilen herkes beni holdingde gördükçe şaşırıyor, böyle ikilemde kalan huzursuz gözlerle bana bakıyordu.
Umrumda değildi. Acımı nasıl yaşayacağımı, neye nasıl tepki vereceğimi kimseye soracak değildim.
"Efsun hanım." dedi çekingen bir şekilde. "Anneniz Nalan hanım geldiler. Sizi görmek istiyorlar."
Yerimde hafifçe doğruldum. Keyifsiz bir mırıltı döküldü dudaklarımdan, neden geldiğini anlamak zor değildi. Az önce kalktığım sandalyeme oturdum.
"Gelsin." dedim düz bir sesle.
Şule kafasını aşağı yukarı sallayarak odadan çıktı. Ellerimi masada toplayıp arkama yaslandım. Annem odadan içeriye girip doğrudan masamın önünde duran koltuğa oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASKE
Teen FictionAy gökyüzündeki evinde hilale dönüktü. Bakışları hüzünlü, dalgın ve sönüktü. Gözlerine bir kız takıldı, duruşu dik olsada kanatları kırıktı. Kız büyüdü, Ay'da büyüdü. Herkesi büyüleyen kadının adı, Efsun'du. Birden fırtına koptu, Ay görünmez oldu...