Tate McRae~ You broke me first
"Baba tamam, geleceğim yanınıza ama şuan ihtiyacım olmayan eşyalarımı dayıma bırakacağım." dediğimde babam sinirle soluyarak "Arya, akşam o evde olunacak!" dediğinde gereksiz yaptığı sinire karşı çıkmak istesem de benim yaptığımda çocukça olacaktı.
"Tamam baba, müşteri bekliyor. Görüşürüz!" telefonun suratıma kapanmasıyla somurttum. Klasik Ayhan Işık birisine sinirlenip benimde susup ona kızmayacağımı bildiği için sinirini benden çıkarıyordu.
"Arya! Bu niye böyle? Anca yatıp zıbarıyorsun? Nasıl doktor olacaksın!" tarzı şeyler söyleyerek sinirini atmaya çalışıyordu. Bende susup dinliyordum. Döngü böyle işliyordu. Sonunda ise bazen yaptığı hatanın farkına varıp özür diliyordu. Ama iş işten geçmiş iyi oluyordu.
"Arya? İyi misin?" Ahmet'in bana seslenmesiyle gülümseyerek arkamı döndüm. "Evet, sen?" dediğimde güldü. "İyiyim. Sende iyi olduğuna göre müşterilere bakabilirsin!" gözlerimi devirip telefonumu tezgah çekmecesine yerleştirdim.
Ardından tepsi alıp müşterilerin göremeyeceği şekilde ona dil çıkardım. Aynı şekilde karşılık verince "Çocuk çocuk hareketler 25 yaşındasın!" dediğimde 'bunu sonra konuşacağız' bakışı attı. Bir grup kişi içeriye girdi. Siparişte kara kırmaları için bir süre bekledim. Sonuçta pat diye yanlarına gitsem iki saat neyi karar vermelerini bekleyecektim.
Mehmet, elinde hesapları koyduğumuz defterle geldiğinde elindeki defteri aldım. "Hangi masa?" sorduğumda "Masa A10." diye yanıtladı. Hesaplarına baktığımda gözlerimi pörtlettim. "Çok çıkmış değil mi? Sabahtan beri götürmediğim şey kalmadı. Dünyaları yediler!" Mehmet şaşırdığımı anlamış olacak ki. Harbiden dünyayı yemişlerdi.
Kartı post cihazına okutup tutan miktarı yazıp ileri tuşuna tıkladım. "240 TL!" Mehmet' te benim gibi şaşırdığında güldüm.
"Sana aşık olmuşlar Maviş. Haydi yine iyisin! Ceren' e sen mi söylersin yoksa biz mi?" şifre girip bana baktı. "Ha, ha ve ha! Ceren zaten reglli ve sinirli, iyice yorma kızı!" dedikten sonra kartla beraber gereken fişi deftere koydum. Kart şuan alev alev yanıyordu.
"Kıza turşu al." defteri ona uzattım. "Neden?" defteri ellimden aldı. "Kızlar eğer sinirli olurlarsa canları ekşi bir şeyler ister." dediğimde başını sallayıp arkasını döndü. Bende elime bir kalem ve sipariş fişi alıp yeni gelen grubun yanına gittim.
"Hoş geldiniz, ne alırdınız?" gülümseyerek sorduğum soruya içlerinden biraz daha olgun durun kişi "Hoş bulduk, iki magnolia, iki adet tiramisu ve 3 tane kazandibi." dediklerini teker teker fişe yazdım.
"İçecek olarak ne istersiniz?" dediğimde iki kıza dönüp "Americano değil mi? -kızlar başlarını salladı- iki adet americano, 5 adet filtre kahve." kafamla onaylayıp tezgaha doğru gittim.
İstedikleri tatlıları büyük tepsiye koyup önceden hazırladığımız filtre kahvesini ısınması için makineyi çalıştırdım. Ardından americanoları hazırlayıp fincanlara koydum. Makineden hazır olduğuna dair ses çıkarınca filtre kahveleri de güzelce hepsini tepsiye yerleştirdim.
Tepsiyi elime alarak yavaşça masalarına götürmeye başladım. "Bence dilciydi, baksanıza çok güzel ama cafede çalışıyor." bunu söyleyen çocuğun yanındaki kız beni fark edince hemen çocuğa çimdik attı. Çocuk kafasını kaldırıp kıza kızacakken beni görüp dudaklarını birbirine bastırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vavelya
Teen FictionHançer gibi kesti, Bir çığlıkla başladı. Zaman istedi, Uzaklaşmak istedi. Sonunda her şey beklemediği bir şekilde gelişti. Aldatıcı nefes kesildi. Çığlıklar sustu.