Gözlerimi devirip kapıya doğru ilerlerken duvardaki saate baktım. Gece yarısını çoktan geçmişti. Gökay hala eve gelmemişti, kapıyı çalan muhtemelen oydu.
"Patlama be geldik işte." Kapıyı açmamla uzun boylu bir erkeğin yere yığılması bir oldu.
"Bir el atsan hiç fena olmaz aslında."
Yerde yüzünü ters çevirip kim olduğuna baktım ama tanımıyordum. Sabır çekerek kolunu omzuma atıp içeri doğru taşımaya başladım. Neyse ki ağırlığını vermiyordu. Yoksa kıpırdayamazdım bile.
Çocuğu koltuğa bırakıp soluklandım. Arkamı dönüp banyodan ilk yardım çantasını aldım ve salona geri döndüm. Pamuk ve tentürdiyot çıkardım ve çocuğa döndüm. "Hayırdır ne iş?"
Yarı açık gözleriyle bana bakıp dudaklarını araladı. "Ter attık biraz." Tentürdiyotu pamuğa dönüp kaşına bastırdım biraz. Çaktırmadan bazen çocuğa baktığımda göz göze geliyorduk. Sesini çıkarmadan işimi yapmamı bekledi. Suratıyla işimi bitirdikten sonra çantayı toparlarken çocuk beni durdurdu. "Bekle, toplama." Anlamsızca ona bakarken yerinde toparlanıp yeşil tişörtünü yukarıya doğru kaldırdı. Gözüm karnına kayarken tepki vermemek için zor tuttum kendimi. Karnında uzun bir bıçak kesiği vardı.
Kaşlarımı çatıp karşımdakine baktığımda omuz silkti. "Arada ufak aksaklıklar olabilir tabii." Gözlerimi devirip yeni bir pamuk çıkardığımda yarayı inceledim. Derin değildi, ama uzundu. Neyse ki dikiş gerekmiyordu. Ona pansuman yaparken kolundaki dövmeler dikkatimi çekti. Uluyan bir kurt, küçük bir hilal ve yazılar vardı. Hoştu. "Neden buraya geldin? Arkadaşın yok mu?" Kendini kastığı için kısık sesle konuştu. "Herkes kendi derdinde rus kızı" Duraksadım. Bana sadece 'gizli' rus kızı derdi. "Sen..." Pamuğu yarasına bastırdığımda inledi. "Gizli sen misin?" Sırıtmaya çalışarak bana baktı. "Ne oldu güzelim başkasını mı bekliyordun?"
"Hayır, ben sadece... Sana ne lan?" Ufak hir kahkaha atıp burnumu sıktı. "Yaşayacak mıyım doktor?" Pamuğu kenara koyup çantayı elime aldım. "Maalesef." Sargı bezini çıkarıp dikkatlice karnına sararken neden bu kadar tepkisiz olduğumu düşünüyordum. Şaşırmıştım ama saniyelik bir şeydi.
Çantayı aldığım yere geri koyup yanına oturdum ve onu izlemeye başladım. Güzel bir suratı vardı. Uzun kirpikleri yeşil gözleri ile büyük bir uyum içerisindeydi. Elmacık kemikleri belirgindi. Yakışıklıydı.
"Bir şey demeyecek misin rus kızı?" Omuz silktim. "Hayır."
"Gerçekten ilginçsin."
Tam bir şey diyecek iken duyduğum anahtar sesiyle kafamı çevirdim. Duvardaki saate baktığımda 4'e geliyordu. Muhtemelen Gökay gelmiş olmalıydı. "Esin çok yorgunum bana bir yorgunluk kahvesi yapsana güzelim." Uyuşuk adımlarla salona girdiğinde önce bana, sonra yanındaki yaralı anonime baktı. İdrak edemeyip donakaldığında ufak bir ıslık çaldım. "Lan siz hangi ara işi pişirdiniz amına koyayım? Kuzım bana niye haber vermiyorsun?" Gözlerimi devirip ayağa kalktım. "Boş konuşma Gökay. Mutfağa git, geliyorum birazdan." Daha sonra yanımdakine döndüm.
"Sen de git artık. Bu meseleyi sonra konuşacağız."
"Yaralı çocuğu evden kovmak pek kibar bir hareket değil rus kızı. Hiç yakıştıramadım sana." Sevimsizce gülümseyip ona doğru ilerledim. İşaret parmağımla yarasına baskı uyguladığımda inledi. "Ulan var ya..."
"Hadi git artık." Derin bir nefes alıp kapıya doğru ilerlerken peşinden gittim. Kapıdan çıktığında bana döndü. "Artık gizli saklı kalmadı güzelim. Benden bu kadar kolay kurtulamazsın." Gözleriyle karnını işaret etti. "Bu gece için teşekkür ederim." Omuz silktim. "Zamanımız bol elbet bu meseleleri konuşacağız." Kapıya dayanıp sözlerime devam ettim. "Pansuman yapmayı unutma." Gülümseyip geri çekildi. "Unutmam."
Arkasını dönüp ilerlediği sırada aklıma gelen şey ile ona seslendim. "Adın ne?" Gülümseyip bana baktı, "Behram."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şurimşine | Yarı Texting
Teen FictionGizli: Bütün şehri aydınlatabilecek bir gülüşün varken Gizli: Beni karanlıkta bırakman haksızlık